İmparator Justinianus, bin yıldan uzun bir süre varlığını sürdürmüş olan Bizans İmparatorluğu’nun en ünlü hükümdarıydı. M.S 527 ile 565 yılları arasında hüküm süren Justinianus döneminde
Gülümsediğinizi hisseder gibiyim ama neticede önlem almaya çalışmış adam; yönetici olarak. Hiç olmaz ise şehrin deprem envanterini çıkarttırmış, düşünmüş taşınmış “burası orası değil dersem çözerim” demiş olacak ki böyle bir önlem almış. O dönemde fay hattından haberi olmayan bir yönetici için hiç de fena sayılmayan bir çözüm olabilir. Zaten şehrin bir sonra yaşadığı deprem 588 yılında yani kendisi öldükten sonra olmuş. Adam ne şahane bir çözüm buldum diye içi rahat gitmiştir en azından.
Depremin üzerinden bir aydan fazla geçti ama benim gündemim hala değişmedi. Bu köşe bana iklim haberleri yazmam üzerine verilmişti ancak bir süre daha izninizi rica ediyorum sizlerden. Psikoloğumun söylediğine göre ben de “yas” dönemimi böyle yaşıyorum. Antakya ile ilgili yazdıklarımın okuyanlara iyi geldiğini öğrenince, bana da iyi geliyor.
Basın sektöründen ayrılarak 2004 yılında geldiğim bu şehir ilk günlerden itibaren gazeteciliğin bırakılamayacağını öğretti bana. Gelir gelmez ilk karşılaştığım konulardan biri reenkarnasyon olunca, o konuyu araştırdım. Reenkarne olduğunu söyleyen kişilerle görüştüm, ilginç vakalarla karşılaştım ve bir senaryo yazdım. Hoş hiç kimse ilgilenmedi senaryom ile, çok çaba harcadım mı? Evet, harcadım ama harika bir hikaye çıktı ortaya; şimdilik sandıkta beklese de.
Karşı komşum Serra Şehoğlu benim çabalarımı, bir de sonuçsuz kaldığını görünce “Madem yazıp çiziyorsun bari işe yarar bir şeyler yaz” dedi bana. “Nasıl yani?” dedim. Savon Otelin kurucusu olan Şehoğlu ailesi, otele gelenlerin şehri anlatan bir kitap istediğini ancak şehirde böyle bir kitap olmadığını söyleyince, “tamam yazalım, ama bana yardım edersen” dedim. İşte Antioch’dan Hatay’a böyle doğdu. Bu kitap hazırlanırken birçok kaynak tarandı, kitabın arkasında kaynak listesi mevcut. İşte o kaynaklardan öğrendiğimiz, bu şehrin birçok yayında söylendiği gibi 7 kez değil, daha fazla yıkıldığı bilgisi.
Anlaşılacağı üzere Justinianus’un isim değiştirmesi işe yaramamış depremler devam etmiş. Neden? Çünkü bu şehir fay hattı üzerinde. Yaklaşık 1500 yıl önceki yönetici bile düşünmüş taşınmış ne önlem alırım diye, günümüz yöneticileri ağızlarını açıp bakmışlar, netice onu gösteriyor.
M.Ö 36 yılında Mısır Kraliçesi Cleopatra’nın Marcus Antonius ile evliliğine ev sahipliği yapan bu şehir, 1937 yılında Agatha Christie’yi misafir etmiş. Antakya Amik Ovası ünlü yazarın “Mezopotamya’da Cinayet” romanının esin kaynağı olmuş. Dünyanın ilk aydınlatılan şehri Antakya. İmparator Augustos zamanında yapımına başlayan cadde, İmparator Tiberius (M.S 31-69) zamanında tamamlanmış. Mermer kaplı, bronz heykellerle süslü cadde boyunca 3200 den fazla sütun kullanıldığı, sütunların üzerine yerleştirilen meşalelerle aydınlatıldığı kaynak kitaplarda yer alan bilgiler. Bu gün deprem sebebiyle yok olan Kurtuluş caddesi işte bu cadde üzerine kurulmuş. Fransızlar şehri terk ederken bu bölgeyi imara açmışlar, dolayısı ile 17 yıl hüküm sürdükleri şehri terk ederken de tarihin üzerine beton döküp çıkmışlar şehirden.
1 Kasım 1936 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açış konuşmasında: “... Bu sırada, milletimizi gece gündüz meşgul eden başlıca büyük bir mesele, hakiki sahibi öz Türk olan, İskenderun — Antakya ve çevresinin mukadderatıdır. Bunun üzerinde ciddiyet ve kesinlikle durmaya mecburuz. Daima kendisi ile dostluğa çok ehemmiyet verdiğimiz Fransa ile aramızda, tek ve büyük mesele budur.” Diyen Atatürk’ün Hatay ile ilgili, İtalyan Büyükelçi ile olan anekdotunu da burada aktarmak istiyorum.
Dönemin İtalyan büyükelçisi ekonomik ve siyasi konular hakkında görüşmek üzere Atatürk’ten randevu ister ve huzura kabul edilir. Büyükelçi “Ekselans dün Roma ile yaptığım görüşmede hükümetimizin Hatay’ı almak istediği kararını size iletmem söylendi” der.
Odada sessizlik olur. Atatürk müsaade ister bir süre sonra odaya döndüğünde ayağında çizmeleri, üzerinde mareşal üniforması, belinde tabancası vardır. Doğru masasına gider manyetolu telefonundan Mareşal Fevzi Çakmak’ın bağlanmasını ister.
“Paşa İtalyan dostlarımız Hatay’a gelmek istiyorlar hazır mıyız?” der.
Fevzi Çakmak’ın cevap vermesi uzun sürmez; “Biz hazırız paşam”
Atatürk büyükelçiye döner “Biz hazırmışız hükümetinize söyleyin isterlerse gelip Hatay’ı alabilirler” der.
Sayfalara sığdıramadığım Antakya’yı hiç görmediyseniz şanslısınız. Neyi kaybettiğinizi bilmiyorsunuz demektir. Siroz hastalığına şifa bulmak için Antakya’ya gelen Mehmet Akif Ersoy’un dizeleri son sözlerim olsun.
Vîrânelerin yasçısı baykuşlara döndüm,
Gördüm de hazânında bu cennet gibi yurdu.
Gül devrini bilseydim onun, bülbül olurdum;
Yâ Rab, beni evvel getireydin ne olurdu? ...
Ağustos 1935
Bu içeriğin kaynağı Muhalif haber sitesidir.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için lütfen üye olunuz.
Giriş yap veya üye ol.
ve
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için lütfen üye olunuz.
Giriş yap veya üye ol.
gibi İstanbul’un önemli tarihi eserleri inşa edildi. Justinianus’un yaptığı en önemli icraatlardan biri de sürekli deprem ile yıkılan, imparatorluğun en önemli şehirlerinden olan Antakya için aldığı önlemdir. Aldığı önlem şu olur; o dönemde Antioch olarak anılan Antakya’nın ismini değiştirip Yunancada “Tanrı tarafından sevilen” manasında olan 'Theoupolis' yapar.Gülümsediğinizi hisseder gibiyim ama neticede önlem almaya çalışmış adam; yönetici olarak. Hiç olmaz ise şehrin deprem envanterini çıkarttırmış, düşünmüş taşınmış “burası orası değil dersem çözerim” demiş olacak ki böyle bir önlem almış. O dönemde fay hattından haberi olmayan bir yönetici için hiç de fena sayılmayan bir çözüm olabilir. Zaten şehrin bir sonra yaşadığı deprem 588 yılında yani kendisi öldükten sonra olmuş. Adam ne şahane bir çözüm buldum diye içi rahat gitmiştir en azından.
Depremin üzerinden bir aydan fazla geçti ama benim gündemim hala değişmedi. Bu köşe bana iklim haberleri yazmam üzerine verilmişti ancak bir süre daha izninizi rica ediyorum sizlerden. Psikoloğumun söylediğine göre ben de “yas” dönemimi böyle yaşıyorum. Antakya ile ilgili yazdıklarımın okuyanlara iyi geldiğini öğrenince, bana da iyi geliyor.
Basın sektöründen ayrılarak 2004 yılında geldiğim bu şehir ilk günlerden itibaren gazeteciliğin bırakılamayacağını öğretti bana. Gelir gelmez ilk karşılaştığım konulardan biri reenkarnasyon olunca, o konuyu araştırdım. Reenkarne olduğunu söyleyen kişilerle görüştüm, ilginç vakalarla karşılaştım ve bir senaryo yazdım. Hoş hiç kimse ilgilenmedi senaryom ile, çok çaba harcadım mı? Evet, harcadım ama harika bir hikaye çıktı ortaya; şimdilik sandıkta beklese de.
Karşı komşum Serra Şehoğlu benim çabalarımı, bir de sonuçsuz kaldığını görünce “Madem yazıp çiziyorsun bari işe yarar bir şeyler yaz” dedi bana. “Nasıl yani?” dedim. Savon Otelin kurucusu olan Şehoğlu ailesi, otele gelenlerin şehri anlatan bir kitap istediğini ancak şehirde böyle bir kitap olmadığını söyleyince, “tamam yazalım, ama bana yardım edersen” dedim. İşte Antioch’dan Hatay’a böyle doğdu. Bu kitap hazırlanırken birçok kaynak tarandı, kitabın arkasında kaynak listesi mevcut. İşte o kaynaklardan öğrendiğimiz, bu şehrin birçok yayında söylendiği gibi 7 kez değil, daha fazla yıkıldığı bilgisi.
- M.Ö 69--- 170 bin kişi hayatını kaybeder
- M.S 115--- Şehir tamamen yıkılır. Hristiyanlar sorumlu tutulur, Piskopos Ignatus Roma’da vahşi hayvanlar tarafından öldürülür
- M.S 526 ---Tarihçi Marcellinus’a göre 250 bin kişi hayatını kaybeder, kentin hemen tamamı yıkılır.
- M.S 528 --- Hemen hemen bütün yapılar ve surlar yıkılır. Tanrının gazabına son vermesi için kentin ismi İmparator Justinianus tarafından Theoupolis olarak değiştirilir.
- M.S 588 --- 60 bin kişi hayatını kaybeder.
- M.S 995 --- Depremin şiddeti ile nehirlerin yatakları değişir.
- M.S 1053 --- 10 bin kişi hayatını kaybeder
- 1759, 1822, 1854 yıllarındaki depremlerde büyük can kayıpları olur
- 1872 --- 3 bin binadan 150 bina ayakta kalır, 1500 kişi ölür
Anlaşılacağı üzere Justinianus’un isim değiştirmesi işe yaramamış depremler devam etmiş. Neden? Çünkü bu şehir fay hattı üzerinde. Yaklaşık 1500 yıl önceki yönetici bile düşünmüş taşınmış ne önlem alırım diye, günümüz yöneticileri ağızlarını açıp bakmışlar, netice onu gösteriyor.
M.Ö 36 yılında Mısır Kraliçesi Cleopatra’nın Marcus Antonius ile evliliğine ev sahipliği yapan bu şehir, 1937 yılında Agatha Christie’yi misafir etmiş. Antakya Amik Ovası ünlü yazarın “Mezopotamya’da Cinayet” romanının esin kaynağı olmuş. Dünyanın ilk aydınlatılan şehri Antakya. İmparator Augustos zamanında yapımına başlayan cadde, İmparator Tiberius (M.S 31-69) zamanında tamamlanmış. Mermer kaplı, bronz heykellerle süslü cadde boyunca 3200 den fazla sütun kullanıldığı, sütunların üzerine yerleştirilen meşalelerle aydınlatıldığı kaynak kitaplarda yer alan bilgiler. Bu gün deprem sebebiyle yok olan Kurtuluş caddesi işte bu cadde üzerine kurulmuş. Fransızlar şehri terk ederken bu bölgeyi imara açmışlar, dolayısı ile 17 yıl hüküm sürdükleri şehri terk ederken de tarihin üzerine beton döküp çıkmışlar şehirden.
1 Kasım 1936 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açış konuşmasında: “... Bu sırada, milletimizi gece gündüz meşgul eden başlıca büyük bir mesele, hakiki sahibi öz Türk olan, İskenderun — Antakya ve çevresinin mukadderatıdır. Bunun üzerinde ciddiyet ve kesinlikle durmaya mecburuz. Daima kendisi ile dostluğa çok ehemmiyet verdiğimiz Fransa ile aramızda, tek ve büyük mesele budur.” Diyen Atatürk’ün Hatay ile ilgili, İtalyan Büyükelçi ile olan anekdotunu da burada aktarmak istiyorum.
Dönemin İtalyan büyükelçisi ekonomik ve siyasi konular hakkında görüşmek üzere Atatürk’ten randevu ister ve huzura kabul edilir. Büyükelçi “Ekselans dün Roma ile yaptığım görüşmede hükümetimizin Hatay’ı almak istediği kararını size iletmem söylendi” der.
Odada sessizlik olur. Atatürk müsaade ister bir süre sonra odaya döndüğünde ayağında çizmeleri, üzerinde mareşal üniforması, belinde tabancası vardır. Doğru masasına gider manyetolu telefonundan Mareşal Fevzi Çakmak’ın bağlanmasını ister.
“Paşa İtalyan dostlarımız Hatay’a gelmek istiyorlar hazır mıyız?” der.
Fevzi Çakmak’ın cevap vermesi uzun sürmez; “Biz hazırız paşam”
Atatürk büyükelçiye döner “Biz hazırmışız hükümetinize söyleyin isterlerse gelip Hatay’ı alabilirler” der.
Sayfalara sığdıramadığım Antakya’yı hiç görmediyseniz şanslısınız. Neyi kaybettiğinizi bilmiyorsunuz demektir. Siroz hastalığına şifa bulmak için Antakya’ya gelen Mehmet Akif Ersoy’un dizeleri son sözlerim olsun.
Vîrânelerin yasçısı baykuşlara döndüm,
Gördüm de hazânında bu cennet gibi yurdu.
Gül devrini bilseydim onun, bülbül olurdum;
Yâ Rab, beni evvel getireydin ne olurdu? ...
Ağustos 1935
Bu içeriğin kaynağı Muhalif haber sitesidir.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için lütfen üye olunuz.
Giriş yap veya üye ol.