Anne Frank Kimdir?
Anne (Anneliese) Frank, 1929 yılında Almanya'nın Frankfurt şehrinde doğdu. Kendisinden üç yaş büyük bir kız kardeşe sahipti. Anne’in dünyaya geldiği dönemde Almanya'da işsizlik yüksekti ve yoksulluk ağırdı. Adolf Hitler’in destekçilerinin her geçen gün arttığı zamanlardı. Yahudilere duyulan nefret ve kötü ekonomik koşullardan dolayı Anne'in ebeveynleri Otto ve Edith Frank Hollanda'ya taşınmaya karar verdi. Frank ailesi 1933 ve 1939 yılları arasında Almanya'dan kaçan 300.000 Yahudi’den yalnızca birkaçıydı. Orada baba Otto Frank, pektin (reçel yapmak için kullanılan kıvam artırıcı bir madde) ticareti yapan bir şirket kurdu ve böylece Amsterdam’a yerleştiler.
Anne çok geçmeden dil öğrendi, yeni arkadaşlar edindi ve evinin yakınındaki Hollanda okuluna gitti. 1 Eylül 1939'da, Anne 10 yaşında iken, İkinci Dünya Savaşı başladı. Hemen ardından 10 Mayıs 1940'ta Naziler Hollanda'yı işgal etti. Naziler Yahudilerin hayatını zorlaştıran yasa ve yönetmelikler getirdiler. Yahudiler parkları, sinemaları veya sahibi Yahudi olmayan dükkanları ziyaret edemiyorlardı. Onların artık kendi işlerini yürütmesine izin verilmediğinden Otto Frank şirketini kaybetti. Tüm Yahudi çocuklar gibi Anne de Yahudi okullarına gitmek zorunda kaldı.
Anne henüz 10 yaşındayken 2. Dünya Savaşı başladı ve Naziler Hollanda'yı işgal etti. Sekiz kişi ile birlikte 2 yıldan fazla, Gizli Ek adını verdikleri bir binada saklandılar. Burada Naziler tarafından yakalandı, ardından çalışma kampına gönderildi ve burada vefat etti.
Anne'in Gizli Ek'teki yaşamı, ilişkileri, karakterleri ve kendi duygularını yazdığı defterler ancak onun ölümünden sonra babasının eline ulaştı. Babası günlükleri yayınladı ve Anne, o dönemde saklanan Yahudi halkının yüzü ve sesi oldu. Kitap günümüzde en çok okunan kurgu dışı kitap haline geldi.
16 yıllık hayatına sığdırılmış koca bir savaşın günlüğünü tutan, acının tarifini yaşayarak yapan genç kız, Anne Frank’in hayat hikayesidir...
Anne, doğduğunda sonradan yaşayacaklarının yanında nispeten şanslıydı. Ölümün acı yanlarını savaşla öğrendi. İnsanın yaşadıkları karşısında şükrü de değişiyordu. 16 yıllık yaşamının ilk 5 yılı hiç farkında olmadan, ailesiyle bir çatı altında geçirdiği en güzel zamanları oldu. Savaşın ortasında bulduğu her şey karşısında şükrediyordu belli ki. Muhtemelen eline geçmiş en değerli şey bir ajanda ve kalemdi.
Ruhunu güçlü tutmayı başarsa da, bedeni yenik düştü Anne’nin. Ancak şu kısacık hayatı, onun Holocaust faciasının, simge isimlerinden biri olmasına yetecekti…
Anne Frank 12 Haziran 1929 yılında Almanya Frankurt'da Edith ve Otto'nun kızları olarak dünyaya geldi. Ailesi ona Annelies Marie Frank ismini verdi. Frankurt'ta bir apartman dairesinde yaşıyorlardı. Babası Otto bir banka çalışanıydı. Babasının işleri kötüye gidiyordu daha kötü olaylar ise yoldaydı.
Naziler 1933 yılında İktidara geldiğinde Otto iş bağlantılarının olduğu Hollanda Amsterdam şehrine gitmenin yollarını arıyordu. Önce babası arkasından ailesi gitti. Fakat Hitler'in Hollanda'ya girmesi ile birlikte burada da yaşayan Yahudilere zorunlu kısıtlamalar getirildi.
Anne Frank Çocukluk Yılları ve Eğitimi
Anne Frank ablası Margot ile birlikte sadece Yahudilerin eğitim aldığı bir okula kaydoldu. Öğretmenleri de kendileri gibi Kaçak Yahudiydi. Anne burada Nanette ile karşılaştı. Bu küçük kız Anne'nin hem sıra arkadaşı hemde en yakın arkadaşı oldu. Bu okuldaki her çocuk ikinci sınıf insan olduğunun farkındaydı. Yaşam gittikçe zorlaşıyordu.
Anne Frank küçük yaşına rağmen kocaman yüreği ve gözleri ile etrafındaki her şeye yetişkin sakinliğinde bir teslimiyet ve kabulleniş yaşıyordu. Yahudilerin kendi işini kurması yasaktı bu nedenle babası Otto işinin başına en yakın arkadaşını getirdi.
Hitlerin önderliğinde kurulan SS yani Koruma imi merkezinde ablası Margot'a 1942 yılında bir celp geldi. SS merkezine çağrılıyordu. Ablası burada Yahudi olarak işaretlenmişti.
Çocukluğu
Anne, 12 Haziran 1929’da Almanya’nın Frankfurt şehrinde Edith ve Otto’nun kızları olarak dünyaya geldiğinde ailesi ona Annelies Marie Frank adını verdi. Annesi, babası ve ablası Margot ile Frankfurt’ta bir apartman dairesinde yaşıyorlardı. Babası Otto, bir banka görevlisiydi. 1929’da yaşanan büyük buhran sonra, babasının işleri kötüye gitmeye başlamıştı. Bundan daha kötüsü olamaz dediğimiz her andan sonra tam olarak daha kötüsü olurdu. Olaylar art arda sıralanacaktı…
Naziler, 1933’te iktidara gelmişti. Otto, işlerinin de kötüye gitmesi sebebiyle, iş bağlantılarının olduğu Hollanda’nın Amsterdam şehrine gitmenin yollarını aramaya başladı. Önce baba, ardından da ailesi gitti. Ancak bir süre sonra Adolf Hitler Hollanda’ya da girdi ve buradaki Yahudilere de Almanya’dakiler gibi kısıtlamalar getirildi. Anne, ablası Margot ile birlikte sadece Yahudilerin eğitim gördüğü okula kaydoldu.
Öğretmenleri de tıpkı kendileri gibi kaçak bir Yahudi idi. Burada herkes kuşkusuz aynı kaderi paylaşıyordu. Anne, burada Nanette ile tanıştı; sıra arkadaşıydı. Zamanla en yakın arkadaşı oldu. Onu en az ablası kadar çok seviyordu. Buradaki her öğrenci, bir çocuk olmasına rağmen, ikinci sınıf insan olduğunu biliyordu. Bu yüzden aynı kaderi paylaştığın insana sımsıkı tutunmak hiç de zor değildi. Bir daha asla evlerine dönemeyeceklerini, hatta öldürüleceklerini biliyordu. Bu çok soğukkanlı bir bekleyişti. Anne, Nanette ile bir kere daha yine aynı şekilde karşılaşacaktı…
Hayat giderek zorlaşıyordu. Küçücük yüreği ve kocaman gözleri vardı artık Anne’nin. Etrafında değişen ve gelişen ne varsa bir yetişkin edasında teslimiyetçi kabullenişle kabulleniyordu. Yahudilerin kendi işini kurması, bir yer işletmesi yasaktı. Otto da çözümü işlerin başına bir dostunu geçirmekte buldu. Bunlar daha iyi günleriydi…
Yahudi işareti
Orijinal adı “Schutzstaffel” (SS) olan “Koruma Timi” merkezi vardı. İlk önce Hitler’in kişisel muhafızlığını yapmak için kurulmuş bu birlikler, polislikle görevli silahlı parti militanlarından oluşuyordu. Toplama kampları kurulmaya başlanınca, Heinrich Himmler, bu birliklerin yönetiminden “SS”i sorumlu tutunca ikiye ayrıldı. İlki Waffen-SS (Silahlı SS), askeri bir yapıydı. Diğeri ise Allgemeine-SS (Genel SS) idi; bir çeşit polisti.
Anne’nin ablası Margot’a Temmuz 1942’de bir celp geldi; SS merkezine çağrılıyordu. Margot, burada Yahudi olarak işaretlenmişti…
Artık tehlike daha yakındaydı; onlarında kapısını çalmıştı. İşler giderek çığırından çıkıyordu. Ailecek İsviçre’ye kaçtıklarını bildiren bir not bırakarak ortalıktan kayboldular. Ancak pek uzakta değillerdi. Otto’nun Prinsengrach’taki ofisinin gizli bölmesinde saklanmaya başlamışlardı. Yakın dost oldukları 4 kişiyle beraber bir hapis hayatı başladı. Onların dış dünya ile bağlantısını sağlayan, yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayan Otto’nun sekreteri Miep Gies idi.
İşte Anne yazmaya bu küçük yaşam alanında başladı. On üçüncü yaş gününde ona hediye edilen ajandayı bir günlük olarak kullanmaya başlamıştı. Aslında hediyesini ilk aldığı günlerde de yazıyordu; ama burada bu işi her gün yapacaktı. Ajandanın hikayesi böyle bir zaman için ziyadesiyle anlamlıydı. O günlerde saat 8’den sonra sokağa çıkmak yasaktı. 12 Haziran 1942’de Anne on üçünü yaşına girerken, ona bir doğum günü partisi düzenlemek istediler. Aslında çocukların akşamüstü birbirini görmesine imkan yoktu. Ancak bugün için öğretmenlerinin de yardımıyla bir yolunu buldular. Anne için küçük bir parti organize edebilmişlerdi. Ailesinden gelen hediye işte bu ajandaydı. Yıllar sonra milyonlara ulaşan bir günlüğe dönüşecekti…
Gizli oda
Bu hapis, iki yıl sürecekti. İki yılın her gününü yazdı Anne. “Gizli oda” diye bahsettiği bu yer, Prinsengracht Sokağı, 263 numaralı apartmanın çatı katındaydı. Saklandıkları süre boyunca, korkularını, yaşadıklarını ve en önemlisi yaşama dair umutlarını yazdı. Çünkü kısacık hayatında, yazmasa delirebilirdi.
22 Haziran 1942 tarihli sayfasında şöyle diyordu:
“Hatıra defteri tutmak benim gibi biri için tuhaf bir duygu. Yalnızca daha önce hiç yazmadığımdan değil. İleride ben de dahil hiç kimse on üç yaşında bir kızın içinden geçenlerle ilgilenmeyecekmiş gibi geliyor. Ama aslında bunun hiçbir önemi yok, ben yazmak ve daha da önemlisi kalbimden geçen bir sürü şeyi ortaya dökmek istiyorum.
Ellerimi başıma dayadığım ve tembellikten dışarı mı çıksam, evde mi kalsam bilemediğim, sonuçta aynı yerde pinekleyip kaldığım hafif melankolik günlerimden birinde canım sıkıldığında ‘Kâğıt insanlardan daha sabırlıdır, sözü içime işledi”.
İki yıl sonra
Anne ve ailesini Ağustos 1944’te birileri ihbar etti. İhbarcının kim olduğu asla öğrenilmedi. Frank ailesi, saklandığı yerde bir baskınla yakalandı ve apar topar alındı. Ailenin her bir üyesi başka kamplara gönderildi.
Anne, gönderildiği Polonya’daki Auschwitz kampında, çocukluk arkadaşı Nanette ile karşılaştı. Kıyafetlerinin hepsi bitlendiği için Anne’nin üzerinde sadece bir battaniye vardı. Bir deri bir kemik kalmıştı. Nanette, arkadaşını gördüğünde içi sızladı. Bu karşılaşma özellikle Anne için büyük bir mucizeydi. Çünkü böyle bir durumda tanıdık yüz bulmak bir mucize değil de ne olabilirdi? Nanette yedi, Anne ise sekizinci kamptaydı. Bu yüzden birkaç kez karşılaşabildiler. Bu kısa zaman dilimlerinde de her şeyden konuştular. Anne, Nanette’ye hayatı saklanarak yaşamanın ne kadar zor olduğundan bahsediyordu. Günlüğünü de anlattı arkadaşına. Savaş bittiğinde bu günlüğü yazacağı kitap için kullanacağına inanıyordu…
Anne öldü
Anne’nin çok hayali vardı. Yaşadığı ne varsa bundan bir kitap çıkacaktı. Yeniden ailesine kavuşma umudunu ise, asla kaybedemezdi. Bunu ise kocaman gülümsemesi ile perçinliyordu. Hayata hep gülümsüyordu. O gülen yüzüyle, özünde mutluluğu keşfetmiş bir çocuktu; savaşa rağmen...
Ancak zayıflayan bedeni buna izin vermeyecekti. Tifüse yakalanmıştı ve savaşın son bulmasına iki ay kala, Şubat 1945’te, yaşamını yitirdi. Yaşadıklarının belki hepsini; ama hissettiklerinin çoğunu yaşamadan hayata gözlerini kapadı…
Küçücük kalmış bedeninde, incecik parmaklarıyla yazmaktan hiç vazgeçmediği günlüğünü bıraktı geriye. Anne’nin yaşamı, ruhu yaş almış bir çocuk olarak son bulmuştu.
Anne Frank’ın Hatıra Defteri
Anne’nin incelikle dokuduğu günlüğü babasına ulaştı. Babası Kızıl Ordu’nun gelmesiyle kamptan kurtulmuştu. Kızının günlüğünü defalarca okudu. Daha sonra Nanette ile tanıştı. Kızının günlüğünü yayımlamayı düşünüyordu. Düşüncesini kızının son zamanlarını geçirdiği Nanette ile paylaştı. Herkesin görüşü günlüğün basılması yönündeydi ve günlük, savaşın ardından, 1947’de “Anne Frank’ın Hatıra Defteri” adıyla kitap haline getirildi.
Günlük, acının cümlelerle resmedilmiş hali gibiydi. İlk yazmaya başladığında okuldaki arkadaşlarından, yaşananlardan bahseden bir çocuk vardı. Ancak 25 ay bir yerde saklı kalmak ve sonrasında kampa sürüklenmek onu olgunlaştırmıştı.
Günlük, 30 milyondan fazla sattı ve 67 dile çevrildi. Hatta bazı ülkelerde de müfredat kitapları listesine alındı.
Acıyı günlüğün bir yerinde şöyle anlatıyordu:
"Böylesi zamanlarda yaşamak zordur: içimizdeki idealler, hayaller ve umutlar yaşamın acımasız gerçekleri yüzünden paramparça olur… Hayatımı kaos, acı çekme ve ölüm üzerine kurmam mümkün değil. Dünyanın yavaş yavaş vahşete büründüğünü görüyorum; bir gün bizi de yok edecek olan fırtınanın sesini duyuyorum; milyonlarca insanın acı çekişini hissediyorum”.
Savaşın ardından
Savaş, 9 milyon insanın ölümüyle sonuçlanmıştı. Elbette hayali ve hayatı yarım kalan tek kişi Anne değildi.
Anne hayatta olmamasına rağmen savaşın izlerini tüm emeği ile aktardı. En yakını Nanette ise, hayatta kalmayı başarmıştı. Kendine bir aile kurup yaşamına bir düzen getirdikten sonra Holocaust faciasını dünyanın her bir köşesine gidip üniversitelerde anlatmaya başladı. Çünkü biliyordu, hayatta kalma şansı bulduysa, bunu başaramayanlar için konuşmak zorundaydı. Belki de içten içe en çok Anne için…
Yeryüzünde savaşın son bulması dileğimle…
Anne Frank'ın Masallar Kitabı.
1944'te İngiltere'ye kaçan bir bakan, Alman işgali sırasında Yahudilerin yaşadıklarının savaştan sonra kanıtlanabilmesi için insanlardan savaş günlükleri ve belgeleri tutulmalarını istedi. Böylece Anne 20 Mayıs 1944'te günlüğünü yeniden derlediği Het Achterhuis (Gizli Ek) isimli kitabını yazmaya başladı. İlk günlüğünün büyük bir bölümünü bu kitapta yeniden yazdı, bazı yeri atladı ve yenilerini ekleyerek düzenlemeler yaptı. 12 Haziran 1942'den 29 Mart 1944'e kadar olan dönemi bu çalışmasında anlattı. Birkaç ay içinde yaklaşık 50.000 kelime yazdı ve 215 sayfadan fazla kağıt doldurdu.
Anne günlüğünde Hollandaca yazdı. Bazen Almanca veya İngilizce kelimeler kullandı. Günlüğünü Kitty’e yazdığı mektuplar şeklinde düzenlemişti. Kitty, Anne'in tüm günlük ve mektuplarında hitap ettiği kurgusal bir karakterdi. Anne, günlüğünün sayfaları dolduğunda not defterlerine yazmaya devam etti. Bu defterleri kız kardeşi Margot ve yardımcılarından aldı. Anne'in son mektubu tutuklamadan üç gün öncesine ait ve 1 Ağustos 1944 tarihli.
Het Achterhuis’in (Gizli Ek) Kitap Oluşu
Anne'in babası Otto Frank, savaşta birlikte saklanan sekiz kişi içerisinde hayatta kalan tek kişiydi. Ruslar tarafından Auschwitz'ten kurtarıldı ve Hollanda'ya geri döndü. Bu sırada karısı ve kızlarının artık hayatta olmadığını öğrendi.
Saklanan sekiz kişinin tutuklanmasının ardından Otto Frank'ın yardımcılarından Miep Gies ve Bep Voskuijl, saklandıkları evde Anne'in çalışmalarının bir kısmını buldular. Miep, Anne'e geri verebileceğini umarak bunları sakladı. Anne'in Bergen-Belsen toplama kampında öldüğünü öğrendiğinde, tüm defterleri ve kağıtları Otto Frank'a verdi. Anne'in yazıları babası üzerinde derin bir etki bıraktı. Onun yazar ya da gazeteci olmak istediğini ve yaşam hakkındaki hikayelerini Gizli Ek kitabında yayınlamayı amaçladığını okudu.
Arkadaşları Otto Frank'ı günlüğü yayınlamaya ikna etti ve Haziran 1947'de Het Achterhuis'in (Gizli Ek) ismi ile 3.000 kopyası basıldı. Otto Frank, kitabı Anne'in yeniden yazdığı versiyonundan, orijinal günlük metinlerinden ve bazı kısa öykülerinden yararlanarak yeniden derlemişti Böylece ölümünden sonra Anne, saklanan Yahudi halkının yüzü ve sesi oldu. Kitap daha sonra yaklaşık 70 dile çevrildi günümüzde en çok okunan kurgu dışı kitap haline geldi.
Prinsengracht’taki Gizli Ek
Savaş bittikten sonra, Prinsengracht’taki binanın yıkılma tehlikesi vardı, ancak Anne'in Gizli Ek'teki yaşam hikayesi gittikçe daha fazla insana ulaştı ve 1950'lerin ortalarında yıkım engellendi. Kısa bir süre sonra Anne Frank Evi Vakfı kuruldu. Bina restore edildi ve Anne Frank Evi 3 Mayıs 1960'ta bir müze olarak halka açıldı.
1980 yılında ölümüne kadar Otto Frank, Anne Frank Evi ile yakından ilgilenmeye devam etti. Daha sonra 1961 yılında, bu evin bitişiğindeki binada Anne Frank’ın ideallerini yaşatmak için Anne Frank Uluslararası Gençlik Merkezi açıldı.
Het Achterhuis kitabınınSahne ve Beyaz Perde Uyarlamaları
Het Achterhuis kitabı, hem tiyatro hem de sinema için uyarlandı. Böylece dünyanın dört bir yanındaki insanlar Anne'in hikayesiyle tanıştı.
Anne Frank'in Günlüğü Tiyatro
Kitap ilk kez “Anne Frank'in Günlüğü” ismiyle 5 Ekim 1955'te New York'taki Cort Theatre'da canlandırıldı. 717 performanstan sonra oyun diğer ABD şehirlerini gezmeye başladı. Anne Frank'ın Günlüğü, Pulitzer tiyatro ödülü, Tony Ödülü ve New York Drama Eleştirmenleri En İyi Oyun Ödülü’nü kazandı.
Anne Frank Filmleri
Anne Frank filminin senaryosunu ise Goodrich ve Hackett yazdı. 1959 yılında George Stevens filmi yönetti. Film 3 dalda Oscar ödülü kazandı.
Daha sonra Anne Frank’ın günlüğü, videolar ile canlandırıldı ve on beş bölüm halinde YouTube'da yayınlandı. Bu videolar 29 Mart 1944'ten itibaren Anne Frank'ın bir günlük yerine bir kameraya sahip olsaydı göstereceği hayatı temsil ediyordu. Serideki tüm karakterler, yerler ve etkinlikler Anne Frank'ın günlük ve mektuplarına dayandırıldı.
Bu video günlüklerde 14 yaşındaki Anne, ailesi ve diğer dört kişi ile birlikte iki yıldan fazla bir süre saklanıyor. Anne kendini ve Gizli Ek'teki olayları filme alıyor, saklanmadan önce geriye bakıyor, savaşı anlatıyor ve en derin düşüncelerini ve hislerini paylaşıyor. Video günlüğü, saklananların ve iki yardımcının tutuklandığı tarihte sona eriyor.
Aktivistler Anne'in hayatı ve yazılarından ilham aldılar. 15 yaşında ölmesi toplumsal adalet savunucusu olma potansiyelini kısaltmasına rağmen, bu durum Anne Frank'ı insan haklarının sembolik bir figürü haline getirdi.
Anne Frank'ın dev grafiti portresi, Amsterdam'daki NSDM tersanesi. Sanatçı: Eduardo Kobra.
“Ve eğer kitap ya da gazete makalesi yazacak kadar yetenekli değilsem de her zaman kendim için yazmaya devam edebilirim. Ama bundan daha fazlasını istiyorum. Annem, Bayan van Daan ve işlerini yapan ve unutulan diğer tüm kadınlar gibi olmayı hayal bile edemiyorum. Bir koca ve çocuklar dışında kendimi adayacağım bir şeye ihtiyacım var benim! ...”
Anne Frank'ın Ölümü
Anne Frank'ın her çocuk gibi bir çok hayali vardı. Yaşadığı her şey günlüğünde yazılıydı ve bu bir kitap haline getirilecekti. Ailesine kavuşma umudunu hiç bir zaman kaybetmedi Anne. Gülümsemesini hiç bir zaman yitirmedi. Zayıflayan bedeni bu kavuşma hayallerine izin vermedi. Tifüse yakalandı ve savaşın bitmesine 2 ay kala Şubat 1945 yılında Anne Frank yaşama veda etti.
Anne bir nakış gibi işlemişti günlüğünü savaşın bitmesi ve Kızıl Ordunun gelmesi ile Otto kamptan kurtulmuştu. Kızının günlüğüne ulaştı. Defalarca okudu. Sonra kızının son zamanlarını geçirdiği en yakın arkadaşı Nanette ile konuştu. Herkes günlüğün kitap olarak basılmasından yanaydı.
1947 yılında günlük Anne Frank'ın Hatıra Defteri ismi ile kitap haline getirildi. Bu kitap acının resme ve kelimelere dökülmüş haliydi. Günlük 30 milyondan fazla satarak 67 dile çevrildi. Baz ülkelerde okul müfredatlarına eklendi.
Anne (Anneliese) Frank, 1929 yılında Almanya'nın Frankfurt şehrinde doğdu. Kendisinden üç yaş büyük bir kız kardeşe sahipti. Anne’in dünyaya geldiği dönemde Almanya'da işsizlik yüksekti ve yoksulluk ağırdı. Adolf Hitler’in destekçilerinin her geçen gün arttığı zamanlardı. Yahudilere duyulan nefret ve kötü ekonomik koşullardan dolayı Anne'in ebeveynleri Otto ve Edith Frank Hollanda'ya taşınmaya karar verdi. Frank ailesi 1933 ve 1939 yılları arasında Almanya'dan kaçan 300.000 Yahudi’den yalnızca birkaçıydı. Orada baba Otto Frank, pektin (reçel yapmak için kullanılan kıvam artırıcı bir madde) ticareti yapan bir şirket kurdu ve böylece Amsterdam’a yerleştiler.
Anne çok geçmeden dil öğrendi, yeni arkadaşlar edindi ve evinin yakınındaki Hollanda okuluna gitti. 1 Eylül 1939'da, Anne 10 yaşında iken, İkinci Dünya Savaşı başladı. Hemen ardından 10 Mayıs 1940'ta Naziler Hollanda'yı işgal etti. Naziler Yahudilerin hayatını zorlaştıran yasa ve yönetmelikler getirdiler. Yahudiler parkları, sinemaları veya sahibi Yahudi olmayan dükkanları ziyaret edemiyorlardı. Onların artık kendi işlerini yürütmesine izin verilmediğinden Otto Frank şirketini kaybetti. Tüm Yahudi çocuklar gibi Anne de Yahudi okullarına gitmek zorunda kaldı.
Anne henüz 10 yaşındayken 2. Dünya Savaşı başladı ve Naziler Hollanda'yı işgal etti. Sekiz kişi ile birlikte 2 yıldan fazla, Gizli Ek adını verdikleri bir binada saklandılar. Burada Naziler tarafından yakalandı, ardından çalışma kampına gönderildi ve burada vefat etti.
Anne'in Gizli Ek'teki yaşamı, ilişkileri, karakterleri ve kendi duygularını yazdığı defterler ancak onun ölümünden sonra babasının eline ulaştı. Babası günlükleri yayınladı ve Anne, o dönemde saklanan Yahudi halkının yüzü ve sesi oldu. Kitap günümüzde en çok okunan kurgu dışı kitap haline geldi.
16 yıllık hayatına sığdırılmış koca bir savaşın günlüğünü tutan, acının tarifini yaşayarak yapan genç kız, Anne Frank’in hayat hikayesidir...
Anne, doğduğunda sonradan yaşayacaklarının yanında nispeten şanslıydı. Ölümün acı yanlarını savaşla öğrendi. İnsanın yaşadıkları karşısında şükrü de değişiyordu. 16 yıllık yaşamının ilk 5 yılı hiç farkında olmadan, ailesiyle bir çatı altında geçirdiği en güzel zamanları oldu. Savaşın ortasında bulduğu her şey karşısında şükrediyordu belli ki. Muhtemelen eline geçmiş en değerli şey bir ajanda ve kalemdi.
Ruhunu güçlü tutmayı başarsa da, bedeni yenik düştü Anne’nin. Ancak şu kısacık hayatı, onun Holocaust faciasının, simge isimlerinden biri olmasına yetecekti…
Anne Frank 12 Haziran 1929 yılında Almanya Frankurt'da Edith ve Otto'nun kızları olarak dünyaya geldi. Ailesi ona Annelies Marie Frank ismini verdi. Frankurt'ta bir apartman dairesinde yaşıyorlardı. Babası Otto bir banka çalışanıydı. Babasının işleri kötüye gidiyordu daha kötü olaylar ise yoldaydı.
Naziler 1933 yılında İktidara geldiğinde Otto iş bağlantılarının olduğu Hollanda Amsterdam şehrine gitmenin yollarını arıyordu. Önce babası arkasından ailesi gitti. Fakat Hitler'in Hollanda'ya girmesi ile birlikte burada da yaşayan Yahudilere zorunlu kısıtlamalar getirildi.
Anne Frank Çocukluk Yılları ve Eğitimi
Anne Frank ablası Margot ile birlikte sadece Yahudilerin eğitim aldığı bir okula kaydoldu. Öğretmenleri de kendileri gibi Kaçak Yahudiydi. Anne burada Nanette ile karşılaştı. Bu küçük kız Anne'nin hem sıra arkadaşı hemde en yakın arkadaşı oldu. Bu okuldaki her çocuk ikinci sınıf insan olduğunun farkındaydı. Yaşam gittikçe zorlaşıyordu.
Anne Frank küçük yaşına rağmen kocaman yüreği ve gözleri ile etrafındaki her şeye yetişkin sakinliğinde bir teslimiyet ve kabulleniş yaşıyordu. Yahudilerin kendi işini kurması yasaktı bu nedenle babası Otto işinin başına en yakın arkadaşını getirdi.
Hitlerin önderliğinde kurulan SS yani Koruma imi merkezinde ablası Margot'a 1942 yılında bir celp geldi. SS merkezine çağrılıyordu. Ablası burada Yahudi olarak işaretlenmişti.
Çocukluğu
Anne, 12 Haziran 1929’da Almanya’nın Frankfurt şehrinde Edith ve Otto’nun kızları olarak dünyaya geldiğinde ailesi ona Annelies Marie Frank adını verdi. Annesi, babası ve ablası Margot ile Frankfurt’ta bir apartman dairesinde yaşıyorlardı. Babası Otto, bir banka görevlisiydi. 1929’da yaşanan büyük buhran sonra, babasının işleri kötüye gitmeye başlamıştı. Bundan daha kötüsü olamaz dediğimiz her andan sonra tam olarak daha kötüsü olurdu. Olaylar art arda sıralanacaktı…
Naziler, 1933’te iktidara gelmişti. Otto, işlerinin de kötüye gitmesi sebebiyle, iş bağlantılarının olduğu Hollanda’nın Amsterdam şehrine gitmenin yollarını aramaya başladı. Önce baba, ardından da ailesi gitti. Ancak bir süre sonra Adolf Hitler Hollanda’ya da girdi ve buradaki Yahudilere de Almanya’dakiler gibi kısıtlamalar getirildi. Anne, ablası Margot ile birlikte sadece Yahudilerin eğitim gördüğü okula kaydoldu.
Öğretmenleri de tıpkı kendileri gibi kaçak bir Yahudi idi. Burada herkes kuşkusuz aynı kaderi paylaşıyordu. Anne, burada Nanette ile tanıştı; sıra arkadaşıydı. Zamanla en yakın arkadaşı oldu. Onu en az ablası kadar çok seviyordu. Buradaki her öğrenci, bir çocuk olmasına rağmen, ikinci sınıf insan olduğunu biliyordu. Bu yüzden aynı kaderi paylaştığın insana sımsıkı tutunmak hiç de zor değildi. Bir daha asla evlerine dönemeyeceklerini, hatta öldürüleceklerini biliyordu. Bu çok soğukkanlı bir bekleyişti. Anne, Nanette ile bir kere daha yine aynı şekilde karşılaşacaktı…
Hayat giderek zorlaşıyordu. Küçücük yüreği ve kocaman gözleri vardı artık Anne’nin. Etrafında değişen ve gelişen ne varsa bir yetişkin edasında teslimiyetçi kabullenişle kabulleniyordu. Yahudilerin kendi işini kurması, bir yer işletmesi yasaktı. Otto da çözümü işlerin başına bir dostunu geçirmekte buldu. Bunlar daha iyi günleriydi…
Yahudi işareti
Orijinal adı “Schutzstaffel” (SS) olan “Koruma Timi” merkezi vardı. İlk önce Hitler’in kişisel muhafızlığını yapmak için kurulmuş bu birlikler, polislikle görevli silahlı parti militanlarından oluşuyordu. Toplama kampları kurulmaya başlanınca, Heinrich Himmler, bu birliklerin yönetiminden “SS”i sorumlu tutunca ikiye ayrıldı. İlki Waffen-SS (Silahlı SS), askeri bir yapıydı. Diğeri ise Allgemeine-SS (Genel SS) idi; bir çeşit polisti.
Anne’nin ablası Margot’a Temmuz 1942’de bir celp geldi; SS merkezine çağrılıyordu. Margot, burada Yahudi olarak işaretlenmişti…
Artık tehlike daha yakındaydı; onlarında kapısını çalmıştı. İşler giderek çığırından çıkıyordu. Ailecek İsviçre’ye kaçtıklarını bildiren bir not bırakarak ortalıktan kayboldular. Ancak pek uzakta değillerdi. Otto’nun Prinsengrach’taki ofisinin gizli bölmesinde saklanmaya başlamışlardı. Yakın dost oldukları 4 kişiyle beraber bir hapis hayatı başladı. Onların dış dünya ile bağlantısını sağlayan, yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayan Otto’nun sekreteri Miep Gies idi.
İşte Anne yazmaya bu küçük yaşam alanında başladı. On üçüncü yaş gününde ona hediye edilen ajandayı bir günlük olarak kullanmaya başlamıştı. Aslında hediyesini ilk aldığı günlerde de yazıyordu; ama burada bu işi her gün yapacaktı. Ajandanın hikayesi böyle bir zaman için ziyadesiyle anlamlıydı. O günlerde saat 8’den sonra sokağa çıkmak yasaktı. 12 Haziran 1942’de Anne on üçünü yaşına girerken, ona bir doğum günü partisi düzenlemek istediler. Aslında çocukların akşamüstü birbirini görmesine imkan yoktu. Ancak bugün için öğretmenlerinin de yardımıyla bir yolunu buldular. Anne için küçük bir parti organize edebilmişlerdi. Ailesinden gelen hediye işte bu ajandaydı. Yıllar sonra milyonlara ulaşan bir günlüğe dönüşecekti…
Gizli oda
Bu hapis, iki yıl sürecekti. İki yılın her gününü yazdı Anne. “Gizli oda” diye bahsettiği bu yer, Prinsengracht Sokağı, 263 numaralı apartmanın çatı katındaydı. Saklandıkları süre boyunca, korkularını, yaşadıklarını ve en önemlisi yaşama dair umutlarını yazdı. Çünkü kısacık hayatında, yazmasa delirebilirdi.
22 Haziran 1942 tarihli sayfasında şöyle diyordu:
“Hatıra defteri tutmak benim gibi biri için tuhaf bir duygu. Yalnızca daha önce hiç yazmadığımdan değil. İleride ben de dahil hiç kimse on üç yaşında bir kızın içinden geçenlerle ilgilenmeyecekmiş gibi geliyor. Ama aslında bunun hiçbir önemi yok, ben yazmak ve daha da önemlisi kalbimden geçen bir sürü şeyi ortaya dökmek istiyorum.
Ellerimi başıma dayadığım ve tembellikten dışarı mı çıksam, evde mi kalsam bilemediğim, sonuçta aynı yerde pinekleyip kaldığım hafif melankolik günlerimden birinde canım sıkıldığında ‘Kâğıt insanlardan daha sabırlıdır, sözü içime işledi”.
İki yıl sonra
Anne ve ailesini Ağustos 1944’te birileri ihbar etti. İhbarcının kim olduğu asla öğrenilmedi. Frank ailesi, saklandığı yerde bir baskınla yakalandı ve apar topar alındı. Ailenin her bir üyesi başka kamplara gönderildi.
Anne, gönderildiği Polonya’daki Auschwitz kampında, çocukluk arkadaşı Nanette ile karşılaştı. Kıyafetlerinin hepsi bitlendiği için Anne’nin üzerinde sadece bir battaniye vardı. Bir deri bir kemik kalmıştı. Nanette, arkadaşını gördüğünde içi sızladı. Bu karşılaşma özellikle Anne için büyük bir mucizeydi. Çünkü böyle bir durumda tanıdık yüz bulmak bir mucize değil de ne olabilirdi? Nanette yedi, Anne ise sekizinci kamptaydı. Bu yüzden birkaç kez karşılaşabildiler. Bu kısa zaman dilimlerinde de her şeyden konuştular. Anne, Nanette’ye hayatı saklanarak yaşamanın ne kadar zor olduğundan bahsediyordu. Günlüğünü de anlattı arkadaşına. Savaş bittiğinde bu günlüğü yazacağı kitap için kullanacağına inanıyordu…
Anne öldü
Anne’nin çok hayali vardı. Yaşadığı ne varsa bundan bir kitap çıkacaktı. Yeniden ailesine kavuşma umudunu ise, asla kaybedemezdi. Bunu ise kocaman gülümsemesi ile perçinliyordu. Hayata hep gülümsüyordu. O gülen yüzüyle, özünde mutluluğu keşfetmiş bir çocuktu; savaşa rağmen...
Ancak zayıflayan bedeni buna izin vermeyecekti. Tifüse yakalanmıştı ve savaşın son bulmasına iki ay kala, Şubat 1945’te, yaşamını yitirdi. Yaşadıklarının belki hepsini; ama hissettiklerinin çoğunu yaşamadan hayata gözlerini kapadı…
Küçücük kalmış bedeninde, incecik parmaklarıyla yazmaktan hiç vazgeçmediği günlüğünü bıraktı geriye. Anne’nin yaşamı, ruhu yaş almış bir çocuk olarak son bulmuştu.
Anne Frank’ın Hatıra Defteri
Anne’nin incelikle dokuduğu günlüğü babasına ulaştı. Babası Kızıl Ordu’nun gelmesiyle kamptan kurtulmuştu. Kızının günlüğünü defalarca okudu. Daha sonra Nanette ile tanıştı. Kızının günlüğünü yayımlamayı düşünüyordu. Düşüncesini kızının son zamanlarını geçirdiği Nanette ile paylaştı. Herkesin görüşü günlüğün basılması yönündeydi ve günlük, savaşın ardından, 1947’de “Anne Frank’ın Hatıra Defteri” adıyla kitap haline getirildi.
Günlük, acının cümlelerle resmedilmiş hali gibiydi. İlk yazmaya başladığında okuldaki arkadaşlarından, yaşananlardan bahseden bir çocuk vardı. Ancak 25 ay bir yerde saklı kalmak ve sonrasında kampa sürüklenmek onu olgunlaştırmıştı.
Günlük, 30 milyondan fazla sattı ve 67 dile çevrildi. Hatta bazı ülkelerde de müfredat kitapları listesine alındı.
Acıyı günlüğün bir yerinde şöyle anlatıyordu:
"Böylesi zamanlarda yaşamak zordur: içimizdeki idealler, hayaller ve umutlar yaşamın acımasız gerçekleri yüzünden paramparça olur… Hayatımı kaos, acı çekme ve ölüm üzerine kurmam mümkün değil. Dünyanın yavaş yavaş vahşete büründüğünü görüyorum; bir gün bizi de yok edecek olan fırtınanın sesini duyuyorum; milyonlarca insanın acı çekişini hissediyorum”.
Savaşın ardından
Savaş, 9 milyon insanın ölümüyle sonuçlanmıştı. Elbette hayali ve hayatı yarım kalan tek kişi Anne değildi.
Anne hayatta olmamasına rağmen savaşın izlerini tüm emeği ile aktardı. En yakını Nanette ise, hayatta kalmayı başarmıştı. Kendine bir aile kurup yaşamına bir düzen getirdikten sonra Holocaust faciasını dünyanın her bir köşesine gidip üniversitelerde anlatmaya başladı. Çünkü biliyordu, hayatta kalma şansı bulduysa, bunu başaramayanlar için konuşmak zorundaydı. Belki de içten içe en çok Anne için…
Yeryüzünde savaşın son bulması dileğimle…
Anne Frank'ın Masallar Kitabı.
1944'te İngiltere'ye kaçan bir bakan, Alman işgali sırasında Yahudilerin yaşadıklarının savaştan sonra kanıtlanabilmesi için insanlardan savaş günlükleri ve belgeleri tutulmalarını istedi. Böylece Anne 20 Mayıs 1944'te günlüğünü yeniden derlediği Het Achterhuis (Gizli Ek) isimli kitabını yazmaya başladı. İlk günlüğünün büyük bir bölümünü bu kitapta yeniden yazdı, bazı yeri atladı ve yenilerini ekleyerek düzenlemeler yaptı. 12 Haziran 1942'den 29 Mart 1944'e kadar olan dönemi bu çalışmasında anlattı. Birkaç ay içinde yaklaşık 50.000 kelime yazdı ve 215 sayfadan fazla kağıt doldurdu.
Anne günlüğünde Hollandaca yazdı. Bazen Almanca veya İngilizce kelimeler kullandı. Günlüğünü Kitty’e yazdığı mektuplar şeklinde düzenlemişti. Kitty, Anne'in tüm günlük ve mektuplarında hitap ettiği kurgusal bir karakterdi. Anne, günlüğünün sayfaları dolduğunda not defterlerine yazmaya devam etti. Bu defterleri kız kardeşi Margot ve yardımcılarından aldı. Anne'in son mektubu tutuklamadan üç gün öncesine ait ve 1 Ağustos 1944 tarihli.
Het Achterhuis’in (Gizli Ek) Kitap Oluşu
Anne'in babası Otto Frank, savaşta birlikte saklanan sekiz kişi içerisinde hayatta kalan tek kişiydi. Ruslar tarafından Auschwitz'ten kurtarıldı ve Hollanda'ya geri döndü. Bu sırada karısı ve kızlarının artık hayatta olmadığını öğrendi.
Saklanan sekiz kişinin tutuklanmasının ardından Otto Frank'ın yardımcılarından Miep Gies ve Bep Voskuijl, saklandıkları evde Anne'in çalışmalarının bir kısmını buldular. Miep, Anne'e geri verebileceğini umarak bunları sakladı. Anne'in Bergen-Belsen toplama kampında öldüğünü öğrendiğinde, tüm defterleri ve kağıtları Otto Frank'a verdi. Anne'in yazıları babası üzerinde derin bir etki bıraktı. Onun yazar ya da gazeteci olmak istediğini ve yaşam hakkındaki hikayelerini Gizli Ek kitabında yayınlamayı amaçladığını okudu.
Arkadaşları Otto Frank'ı günlüğü yayınlamaya ikna etti ve Haziran 1947'de Het Achterhuis'in (Gizli Ek) ismi ile 3.000 kopyası basıldı. Otto Frank, kitabı Anne'in yeniden yazdığı versiyonundan, orijinal günlük metinlerinden ve bazı kısa öykülerinden yararlanarak yeniden derlemişti Böylece ölümünden sonra Anne, saklanan Yahudi halkının yüzü ve sesi oldu. Kitap daha sonra yaklaşık 70 dile çevrildi günümüzde en çok okunan kurgu dışı kitap haline geldi.
Prinsengracht’taki Gizli Ek
Savaş bittikten sonra, Prinsengracht’taki binanın yıkılma tehlikesi vardı, ancak Anne'in Gizli Ek'teki yaşam hikayesi gittikçe daha fazla insana ulaştı ve 1950'lerin ortalarında yıkım engellendi. Kısa bir süre sonra Anne Frank Evi Vakfı kuruldu. Bina restore edildi ve Anne Frank Evi 3 Mayıs 1960'ta bir müze olarak halka açıldı.
1980 yılında ölümüne kadar Otto Frank, Anne Frank Evi ile yakından ilgilenmeye devam etti. Daha sonra 1961 yılında, bu evin bitişiğindeki binada Anne Frank’ın ideallerini yaşatmak için Anne Frank Uluslararası Gençlik Merkezi açıldı.
Het Achterhuis kitabınınSahne ve Beyaz Perde Uyarlamaları
Het Achterhuis kitabı, hem tiyatro hem de sinema için uyarlandı. Böylece dünyanın dört bir yanındaki insanlar Anne'in hikayesiyle tanıştı.
Anne Frank'in Günlüğü Tiyatro
Kitap ilk kez “Anne Frank'in Günlüğü” ismiyle 5 Ekim 1955'te New York'taki Cort Theatre'da canlandırıldı. 717 performanstan sonra oyun diğer ABD şehirlerini gezmeye başladı. Anne Frank'ın Günlüğü, Pulitzer tiyatro ödülü, Tony Ödülü ve New York Drama Eleştirmenleri En İyi Oyun Ödülü’nü kazandı.
Anne Frank Filmleri
Anne Frank filminin senaryosunu ise Goodrich ve Hackett yazdı. 1959 yılında George Stevens filmi yönetti. Film 3 dalda Oscar ödülü kazandı.
Daha sonra Anne Frank’ın günlüğü, videolar ile canlandırıldı ve on beş bölüm halinde YouTube'da yayınlandı. Bu videolar 29 Mart 1944'ten itibaren Anne Frank'ın bir günlük yerine bir kameraya sahip olsaydı göstereceği hayatı temsil ediyordu. Serideki tüm karakterler, yerler ve etkinlikler Anne Frank'ın günlük ve mektuplarına dayandırıldı.
Bu video günlüklerde 14 yaşındaki Anne, ailesi ve diğer dört kişi ile birlikte iki yıldan fazla bir süre saklanıyor. Anne kendini ve Gizli Ek'teki olayları filme alıyor, saklanmadan önce geriye bakıyor, savaşı anlatıyor ve en derin düşüncelerini ve hislerini paylaşıyor. Video günlüğü, saklananların ve iki yardımcının tutuklandığı tarihte sona eriyor.
Aktivistler Anne'in hayatı ve yazılarından ilham aldılar. 15 yaşında ölmesi toplumsal adalet savunucusu olma potansiyelini kısaltmasına rağmen, bu durum Anne Frank'ı insan haklarının sembolik bir figürü haline getirdi.
Anne Frank'ın dev grafiti portresi, Amsterdam'daki NSDM tersanesi. Sanatçı: Eduardo Kobra.
“Ve eğer kitap ya da gazete makalesi yazacak kadar yetenekli değilsem de her zaman kendim için yazmaya devam edebilirim. Ama bundan daha fazlasını istiyorum. Annem, Bayan van Daan ve işlerini yapan ve unutulan diğer tüm kadınlar gibi olmayı hayal bile edemiyorum. Bir koca ve çocuklar dışında kendimi adayacağım bir şeye ihtiyacım var benim! ...”
Anne Frank'ın Ölümü
Anne Frank'ın her çocuk gibi bir çok hayali vardı. Yaşadığı her şey günlüğünde yazılıydı ve bu bir kitap haline getirilecekti. Ailesine kavuşma umudunu hiç bir zaman kaybetmedi Anne. Gülümsemesini hiç bir zaman yitirmedi. Zayıflayan bedeni bu kavuşma hayallerine izin vermedi. Tifüse yakalandı ve savaşın bitmesine 2 ay kala Şubat 1945 yılında Anne Frank yaşama veda etti.
Anne bir nakış gibi işlemişti günlüğünü savaşın bitmesi ve Kızıl Ordunun gelmesi ile Otto kamptan kurtulmuştu. Kızının günlüğüne ulaştı. Defalarca okudu. Sonra kızının son zamanlarını geçirdiği en yakın arkadaşı Nanette ile konuştu. Herkes günlüğün kitap olarak basılmasından yanaydı.
1947 yılında günlük Anne Frank'ın Hatıra Defteri ismi ile kitap haline getirildi. Bu kitap acının resme ve kelimelere dökülmüş haliydi. Günlük 30 milyondan fazla satarak 67 dile çevrildi. Baz ülkelerde okul müfredatlarına eklendi.