İnsanlar sosyal hayat içinde çeşitli roller üstlenir ve birçok insanla farklı ilişkiler yürütür. Duygusal ilişkiler, aile içi ilişkiler, arkadaşlık ilişkileri, iş ilişkileri ve daha pek çok farklı ilişki türleri yaşanır.
Anneyle, babayla, sevgiliyle, eşle, kardeşle, dost ve arkadaşla yürütülen ilişkiler birbirinden farklıdır. Aslında nasıl ki her insan biricikse her ilişki de tek ve benzersizdir. Mesela her insanın birden fazla arkadaşı olur ama her arkadaşla bambaşka paylaşımlar yaşanır.
Her ilişkide maddi ya da manevi paylaşımlar yaşanır. Bu paylaşımların yoğunluğuna göre alma ve verme dengesi diye bir kavram ortaya çıkar. Tarafların ne kadar alıcı, ne kadar verici olduğu konusu bir alma verme dengesinin olup olmadığı sorusuna cevap olur.
İlişkilerde Alınıp Verilen Nedir?
Alma verme dengesini oluşturan unsurlar her ilişkide farklı olabilir. Akla çoğunlukla para gibi maddi şeyler gelse de maddi boyutu olmayan manevi şeylerin alışverişi daha yoğundur. Mesela birçok ilişkide daha çok sevdiğini, daha çok fedakarlık ettiğini düşünen bir taraf vardır.
Alma Verme Dengesinde İnsan Tipleri
İnsanların bazıları kişilik yapısı olarak almaya meyillidir. İlişkilerinde sevgi, saygı, nezaket, şefkat ya da maddi şeyleri almayı bilirler ancak verme konusunda bu kadar istekli değillerdir. Ya da neyi nasıl verecekleri konusunda bilgi ve deneyim sahibi olmadıkları için vermeyi beceremezler. Bir başka grup insan da almak konusunda yetersizdir. Bu tip özellikler genellikle çocukluktan gelen inançlar ve bilinçaltı yönlendirmeleri ile ortaya çıkar.
Bu konuda dört tip insan tipi olduğu söylenebilir. Bunlar;
Savurganlar (Sürekli vermeye çalışanlar)
Veremeyen cimriler
Almaya doymayan açgözlüler
Almakta zorlananlar
Bu grupların alma verme dengesindeki yaklaşımları çocukluk döneminde aldıkları mesajlarla ilgilidir. Mesela savurganlar ve vermekte zorlanan cimri tipler sevgi eksikliği yaşamış ve sevilmek isteyen insanlardır. Almaya doymayan açgözlüler ise her istediğine kolayca ulaşan çocukların yetişkinlik dönemlerindeki kişilik özelliği olarak karşımıza çıkar.
Elbette her gruptaki kişi kendine uygun pratiklerle eksiklerini tamamlayarak hayatında alma verme dengesini sağlayabilir.
Aşırı Telafi Mekanizması
İlişkilerde verici olan taraflar aslında kendi almak istediklerini vermeye çalışır. Mesela sevgi görmek isteyenlerde yoğun sevgi gösterileri olabilir. Almayı bilmeyen, çocuklarında bu konudaki yetileri gelişmemiş olan kişiler içlerinde biriken öfkeye karşı bir savunma mekanizması geliştirir ve farkında olmadan çok fazla verici olmaya başlar.
Mesela kendisine verilen bir hediyenin hemen daha büyük bir hediyeyle karşılığını vermeye çalışır. Bir yere davet edildiğinde hesabı ödemeye çalışır. Bir iltifat edildiğinde bile bunu kabul etmek zorlanır. Arkadaşları için kredi çekip sonunda mağdur olan tipler bu gruptan çıkar. Bu tip davranışlar aşırı telafi mekanizması olarak adlandırılır.
Aşırı telafi mekanizmasını kullanan kişiler almanın ve vermenin mutluluğunu yaşayamaz. Aslında alttan alta bir borçlu kalma korkusu yaşar. Bir taraftan borçlu kalmamak için kendini verici olmaya zorlarken bir taraftan da verici olmaktan rahatsızlık duyar. Bu rahatsızlık da içten içe kendine ve karşısındaki kişilere karşı öfke duygusu biriktirir. Bu davranışlarla aslında farkında olmadan borçlu kalmak yerine alacaklı konuma geçildiği düşünülür.
Almayı Bilmek Nedir?
Sosyal hayat içindeki ilişkilerde vermek kadar almak da gereklidir. Kişiler çocukluklarında alma konusunda sınırlandırılmışsa alma konusunda problem yaşayabilir. Mesela çocukken komşunun verdiği çikolatayı almasına izin verilmeyen bir çocuk almanın gurur kırıcı bir davranış olduğu düşüncesiyle büyür. Yetişkinlik dönemindeki ilişkilerinde de alıcı olmaktan kaçınır. Halbuki alma ve vermenin dengeli olduğu ilişkiler en sağlıklı olanlardır.
Bir insan sevdiği kişiye hediye aldığında onun mutluluğuyla mutluluk duyar. Ancak alınan hediyeye hemen bir karşılık veriliyorsa ya da yapılan bir iltifat usulünce kabul edilmiyorsa veren kişinin elinde o mutluluk alınmış olur. Yani almak da yerinde geldiğinde vermek kadar önemli ve yapıcıdır. Ayrıca alma konusunda direnmenin altında gizli bir kibrin ve gururun olduğu da söylenebilir. Dolayısıyla alma konusunda küçük pratikler yapılarak bu konudaki yetilerin geliştirilmesi gerekir.
Sınırsız Kaynakların Farkında Olmak
Evrendeki kaynakların sınırsız olduğunu, kaynakların paylaşıldıkça çoğaldığını, cimrilik noktasına varan biriktirme ihtiyacının faydadan çok zarar getirdiğini fark etmek gerekiyor. Tutumlu olmakla cimriliği ayırmak gerekiyor. Vermek de almak da hayatın bir parçası ve her ikisini de yerinde ve yeterince kullanmak kaliteli bir hayatın gereğidir.
Bazen ilişkilerde beklentisiz olma gereğinden bahsedilir. Ancak gerçekten de almadan vermek Allah’a mahsustur. Her insan ilişkilerinde saygı görmek, gerektiğinde ilgi görmek, maddi ve manevi paylaşım içinde olmak ister ve bu tip beklentiler olabilir. Önemli olan her iki tarafında bu tip ihtiyaçlarının olduğunu bilerek alma verme dengesini oluşturmaktır. Gerçekten de evrendeki kaynaklar sınırsızdır. Vermekle bitmeyen kaynaklar almakla da bitmez.
Alma Verme Dengesi Bozulursa Ne olur?
Kişinin kendi hayatında ve ilişkilerinde alma verme dengesini kuramaması her şeyden önce kendi içinde öfke ve mutsuzluk yaşamasına neden olur. Verici olduğu düşüncesiyle gereğinden fazla vermeye çalışan insanlar bir noktadan sonra vermekten de mutlu olamaz hale gelir. Çok fazla alıcı olan kişiler de benzer şekilde tatminsizlik ve mutsuzluk yaşar.
Dengenin bozulmasıyla ortaya çıkabilecek olumsuz sonuçlar şunlar olabilir:
İlişkilerde hayal kırıklıkları yaşanır, insanlara ve hayata güven azalır
Verilen emek ve maddi değerlerin sömürülür ya da sömürüldüğüne yönelik duygular oluşur
Genel olarak bereketin azalır, kıtlık bilinci ortaya çıkar
İlişkilerde tükenmişlik, yorgunluk ve bıkkınlık hissi ortaya çıkar
İlişkiler bitebilir, dostluk ve arkadaşlıklar bozulabilir
Depresyon gibi psikolojik rahatsızlıklar baş gösterebilir
Her ilişkinin kendi içinde dinamikleri vardır. Sevgi ve diğer güzellikler doğru şekilde paylaşıldıkça ilişkiler güçlenir ve uzun ömürlü olur.
Anneyle, babayla, sevgiliyle, eşle, kardeşle, dost ve arkadaşla yürütülen ilişkiler birbirinden farklıdır. Aslında nasıl ki her insan biricikse her ilişki de tek ve benzersizdir. Mesela her insanın birden fazla arkadaşı olur ama her arkadaşla bambaşka paylaşımlar yaşanır.
Her ilişkide maddi ya da manevi paylaşımlar yaşanır. Bu paylaşımların yoğunluğuna göre alma ve verme dengesi diye bir kavram ortaya çıkar. Tarafların ne kadar alıcı, ne kadar verici olduğu konusu bir alma verme dengesinin olup olmadığı sorusuna cevap olur.
İlişkilerde Alınıp Verilen Nedir?
Alma verme dengesini oluşturan unsurlar her ilişkide farklı olabilir. Akla çoğunlukla para gibi maddi şeyler gelse de maddi boyutu olmayan manevi şeylerin alışverişi daha yoğundur. Mesela birçok ilişkide daha çok sevdiğini, daha çok fedakarlık ettiğini düşünen bir taraf vardır.
Alma Verme Dengesinde İnsan Tipleri
İnsanların bazıları kişilik yapısı olarak almaya meyillidir. İlişkilerinde sevgi, saygı, nezaket, şefkat ya da maddi şeyleri almayı bilirler ancak verme konusunda bu kadar istekli değillerdir. Ya da neyi nasıl verecekleri konusunda bilgi ve deneyim sahibi olmadıkları için vermeyi beceremezler. Bir başka grup insan da almak konusunda yetersizdir. Bu tip özellikler genellikle çocukluktan gelen inançlar ve bilinçaltı yönlendirmeleri ile ortaya çıkar.
Bu konuda dört tip insan tipi olduğu söylenebilir. Bunlar;
Savurganlar (Sürekli vermeye çalışanlar)
Veremeyen cimriler
Almaya doymayan açgözlüler
Almakta zorlananlar
Bu grupların alma verme dengesindeki yaklaşımları çocukluk döneminde aldıkları mesajlarla ilgilidir. Mesela savurganlar ve vermekte zorlanan cimri tipler sevgi eksikliği yaşamış ve sevilmek isteyen insanlardır. Almaya doymayan açgözlüler ise her istediğine kolayca ulaşan çocukların yetişkinlik dönemlerindeki kişilik özelliği olarak karşımıza çıkar.
Elbette her gruptaki kişi kendine uygun pratiklerle eksiklerini tamamlayarak hayatında alma verme dengesini sağlayabilir.
Aşırı Telafi Mekanizması
İlişkilerde verici olan taraflar aslında kendi almak istediklerini vermeye çalışır. Mesela sevgi görmek isteyenlerde yoğun sevgi gösterileri olabilir. Almayı bilmeyen, çocuklarında bu konudaki yetileri gelişmemiş olan kişiler içlerinde biriken öfkeye karşı bir savunma mekanizması geliştirir ve farkında olmadan çok fazla verici olmaya başlar.
Mesela kendisine verilen bir hediyenin hemen daha büyük bir hediyeyle karşılığını vermeye çalışır. Bir yere davet edildiğinde hesabı ödemeye çalışır. Bir iltifat edildiğinde bile bunu kabul etmek zorlanır. Arkadaşları için kredi çekip sonunda mağdur olan tipler bu gruptan çıkar. Bu tip davranışlar aşırı telafi mekanizması olarak adlandırılır.
Aşırı telafi mekanizmasını kullanan kişiler almanın ve vermenin mutluluğunu yaşayamaz. Aslında alttan alta bir borçlu kalma korkusu yaşar. Bir taraftan borçlu kalmamak için kendini verici olmaya zorlarken bir taraftan da verici olmaktan rahatsızlık duyar. Bu rahatsızlık da içten içe kendine ve karşısındaki kişilere karşı öfke duygusu biriktirir. Bu davranışlarla aslında farkında olmadan borçlu kalmak yerine alacaklı konuma geçildiği düşünülür.
Almayı Bilmek Nedir?
Sosyal hayat içindeki ilişkilerde vermek kadar almak da gereklidir. Kişiler çocukluklarında alma konusunda sınırlandırılmışsa alma konusunda problem yaşayabilir. Mesela çocukken komşunun verdiği çikolatayı almasına izin verilmeyen bir çocuk almanın gurur kırıcı bir davranış olduğu düşüncesiyle büyür. Yetişkinlik dönemindeki ilişkilerinde de alıcı olmaktan kaçınır. Halbuki alma ve vermenin dengeli olduğu ilişkiler en sağlıklı olanlardır.
Bir insan sevdiği kişiye hediye aldığında onun mutluluğuyla mutluluk duyar. Ancak alınan hediyeye hemen bir karşılık veriliyorsa ya da yapılan bir iltifat usulünce kabul edilmiyorsa veren kişinin elinde o mutluluk alınmış olur. Yani almak da yerinde geldiğinde vermek kadar önemli ve yapıcıdır. Ayrıca alma konusunda direnmenin altında gizli bir kibrin ve gururun olduğu da söylenebilir. Dolayısıyla alma konusunda küçük pratikler yapılarak bu konudaki yetilerin geliştirilmesi gerekir.
Sınırsız Kaynakların Farkında Olmak
Evrendeki kaynakların sınırsız olduğunu, kaynakların paylaşıldıkça çoğaldığını, cimrilik noktasına varan biriktirme ihtiyacının faydadan çok zarar getirdiğini fark etmek gerekiyor. Tutumlu olmakla cimriliği ayırmak gerekiyor. Vermek de almak da hayatın bir parçası ve her ikisini de yerinde ve yeterince kullanmak kaliteli bir hayatın gereğidir.
Bazen ilişkilerde beklentisiz olma gereğinden bahsedilir. Ancak gerçekten de almadan vermek Allah’a mahsustur. Her insan ilişkilerinde saygı görmek, gerektiğinde ilgi görmek, maddi ve manevi paylaşım içinde olmak ister ve bu tip beklentiler olabilir. Önemli olan her iki tarafında bu tip ihtiyaçlarının olduğunu bilerek alma verme dengesini oluşturmaktır. Gerçekten de evrendeki kaynaklar sınırsızdır. Vermekle bitmeyen kaynaklar almakla da bitmez.
Alma Verme Dengesi Bozulursa Ne olur?
Kişinin kendi hayatında ve ilişkilerinde alma verme dengesini kuramaması her şeyden önce kendi içinde öfke ve mutsuzluk yaşamasına neden olur. Verici olduğu düşüncesiyle gereğinden fazla vermeye çalışan insanlar bir noktadan sonra vermekten de mutlu olamaz hale gelir. Çok fazla alıcı olan kişiler de benzer şekilde tatminsizlik ve mutsuzluk yaşar.
Dengenin bozulmasıyla ortaya çıkabilecek olumsuz sonuçlar şunlar olabilir:
İlişkilerde hayal kırıklıkları yaşanır, insanlara ve hayata güven azalır
Verilen emek ve maddi değerlerin sömürülür ya da sömürüldüğüne yönelik duygular oluşur
Genel olarak bereketin azalır, kıtlık bilinci ortaya çıkar
İlişkilerde tükenmişlik, yorgunluk ve bıkkınlık hissi ortaya çıkar
İlişkiler bitebilir, dostluk ve arkadaşlıklar bozulabilir
Depresyon gibi psikolojik rahatsızlıklar baş gösterebilir
Her ilişkinin kendi içinde dinamikleri vardır. Sevgi ve diğer güzellikler doğru şekilde paylaşıldıkça ilişkiler güçlenir ve uzun ömürlü olur.