Meral Akşener’in Millet İttifakı’nı, dünya siyasi tarihinde eşi görülmemiş, kendi ifadesi ile bir ihanet, nezaketsizlik örneği vererek terk etmesinin hemen arkasından, bilgisine, deneyimine ve idrakine güvendiğim meslektaşım bir büyükelçi aradı. “Sen haklı çıktın.” dedi. Meslektaşım benim, daha Akşener’in 2018 öncesi İyi Parti’yi kurup siyaset sahnesine çıkmasını ama özellikle Kılıçdaroğlu’nun 15 CHP milletvekili vererek onun grup kurmasını sağlamasının ardından söylediğim şu sözlerime yollama yapıyordu: “Meral Akşener’e güvenmiyorum. O son aşamada AKP’ye yamanacaktır.” Şu an itibariyle olan tam da budur. Bu da benim, yaşamım boyunca haklı çıktığım için kahrolduğum çok ender olaylardan birisidir. Peki neden yaptı?
Etnik, ırkçı milliyetçiliğe ve dinciliğe dayanan ideolojiye mensup kişilerin tümünde gözlenen, bu kişilerin genlerine işlemiş bir karakter özelliği ve davranış biçimidir bu. Erbakan’ın Milli Selamet Partisi’nin, TCK 141, 142 ve 163. Maddeleri konusunda CHP ile MSP arasında varılmış olan anlaşmaya rağmen CHP’yi nasıl ortada bıraktığını anımsayın. Akşener’in Millet İttifakı’nı yarı yolda bırakmasına ne kadar benziyor değil mi?
Bahçeli’nin, meydanlarda Erdoğan’a, “herkes olur senden cumhurbaşkanı olmaz.” diyerek, darağacı ilmeği salladıktan hemen sonra, Erdoğan’ın yanında saf tutup, onu ve AKP’yi yıllarca ayakta tuttuğunu anımsatmama gerek var mı? Dört gün önce İyi Parti Grup toplantısında Erdoğan yönetimini, en ağza alınmayacak sözlerle eleştiren Akşener’in, iki gün sonra Erdoğan’ı kuyudan çıkarmaya kakışmasına benzemiyor mu?
Akşener’in bu basiretsiz ve öngörü fakiri hareketinin en büyük zararını kendisi ve İyi Parti görecektir. 6’lı Masa’yı devirdikten sonra, bir de CHP’nin içine nifak sokmak amacıyla İstanbul ve Ankara belediye başkanlarına “adayım” deme çağrısına İmamoğlu ve Yavaş’ın yıldırım hızıyla verdikleri olumsuz yanıt, Akşener’in nasıl bir aymazlık içinde olduğunu göstermiştir.
Peki, yıllardır siyasetin içinde olan bir parti liderinin bu kadar basiretten yoksun ve öngörüsüz olması düşünülebilir mi? Düşünülemez. Zaten Akşener’in de bu hareketini ani bir tepki sonucu olarak veya düşünmeden, planlamadan yaptığını düşünmek aşırı saflık olur. Acaba onu bu hareketi yapmaya zorlayan veya teşvik eden güçler mi odu?
Akşener’in “seçilecek aday” söylemini, “Kılıçdaroğlu seçilemez. Halk nezdinde desteği yok.” diye değil, “Kılıçdaroğlu seçilecek. Seçtirmemek gerek.” şeklinde anlamak gerekir.
Akşener Millet İttifakı’nın adayının Kılıçdaroğlu olduğunu uzun zamandan beri biliyordu. Akşener’i telaşlandıran ve onu, kendisinin ve partisinin intiharına bile yol açacağını düşünmeden acele ile harekete geçmeye zorlayan, Kılıçdaroğlu’nun özellikle son haftalarda, seçildiği takdirde nelerin yapılması gerektiğine ilişkin ısrarlı açıklamaları ve seçileceğinin görülmesi olduğu izlenimi giderek gelişmeleri izleyen hemen herkeste giderek genel bir kanı olarak beliriyor.
Akşener’i böyle davranmaya zorlayan neden, onun mevcut bozuk düzeni sürdürmekten yana olmasıdır. Mensup olduğu ideoloji aksine izin vermez. Bu düzenin sürmesinden yana olan “iç güçler” tam da Kılıçdaroğlu’nun savaş ilan edeceğini açıkladığı siyasi ve ekonomik aktörlerdir. “Dış Güçler “ise, bir türlü hazmedemedikleri Atatürk Türkiyesi’ni ekonomik ve siyasi olarak çökertmekte kararlı olan, büyük kısmı üstelik “müttefikimiz!” dış aktörlerdir. Mevcut düzenin sürmesi, yolsuzluk, fakirleşme ve güçsüzleşmeye; Cumhuriyet’in içte ve dışta gücünü yitirmesine ve nihayet ayrılıkçı hareketlerin ve onların aracı olan ayrılıkçı terörün yol açacağı iç çatışma, devletin yok oluşuna varacaktır. İç ve dış güçlerin istediği ve beklediği budur. Bu nedenle mevcut iktidarın ve düzenin sürmesini sağlamakta kararlıdırlar.
Ancak bilge atalarımızın, “ her işte bir hayır vardır.” veya “bir musibet bin nasihatten evladır.” sözlerini unutmayalım. Akşener’in, yanlış hesaba dayanan bu çıkışını seçimlerden önce yapması, tanrıların bir lutfudur. Eğer bu çıkış, Türkiye’de Cumhur İttifakı’nın sonunu getirecek daha geniş; fikirde ve eylemde daha uyumlu bir birlikteliğe yol açarsa, bu Türkiye için en büyük kazanç olacaktır. Bunun olabilmesi ise tek bir şarta bağlıdır; HDP’nin derhal çıkıp, amasız, fakatsız, “ırk, din, dil, cins ayrımı olmaksızın tüm vatandaşların hak ve özgürlüklerden eşit yararlandığı; demokratik, laik, soysal hukuk devleti ama en önemlisi, üniter Türkiye Cumhuriyeti’nden yana; öte yandan her türlü ayrılıkçı harekete ve teröre karşı olduğunu açıklamasıdır.
Bu yapıldığı takdirde, Türkiye’nin önünde yepyeni ve aydınlık bir dönem açılacaktır.
Kim bilir, belki de, tam tersi bir amaçla ortaya çıkmış da olsa, Millet İttifakı’na ihaneti ve başlattığı hareketle, bunu sağlayacak olan Akşener’e çok şey borçlu olacağız.
Etnik, ırkçı milliyetçiliğe ve dinciliğe dayanan ideolojiye mensup kişilerin tümünde gözlenen, bu kişilerin genlerine işlemiş bir karakter özelliği ve davranış biçimidir bu. Erbakan’ın Milli Selamet Partisi’nin, TCK 141, 142 ve 163. Maddeleri konusunda CHP ile MSP arasında varılmış olan anlaşmaya rağmen CHP’yi nasıl ortada bıraktığını anımsayın. Akşener’in Millet İttifakı’nı yarı yolda bırakmasına ne kadar benziyor değil mi?
Bahçeli’nin, meydanlarda Erdoğan’a, “herkes olur senden cumhurbaşkanı olmaz.” diyerek, darağacı ilmeği salladıktan hemen sonra, Erdoğan’ın yanında saf tutup, onu ve AKP’yi yıllarca ayakta tuttuğunu anımsatmama gerek var mı? Dört gün önce İyi Parti Grup toplantısında Erdoğan yönetimini, en ağza alınmayacak sözlerle eleştiren Akşener’in, iki gün sonra Erdoğan’ı kuyudan çıkarmaya kakışmasına benzemiyor mu?
Akşener’in bu basiretsiz ve öngörü fakiri hareketinin en büyük zararını kendisi ve İyi Parti görecektir. 6’lı Masa’yı devirdikten sonra, bir de CHP’nin içine nifak sokmak amacıyla İstanbul ve Ankara belediye başkanlarına “adayım” deme çağrısına İmamoğlu ve Yavaş’ın yıldırım hızıyla verdikleri olumsuz yanıt, Akşener’in nasıl bir aymazlık içinde olduğunu göstermiştir.
Peki, yıllardır siyasetin içinde olan bir parti liderinin bu kadar basiretten yoksun ve öngörüsüz olması düşünülebilir mi? Düşünülemez. Zaten Akşener’in de bu hareketini ani bir tepki sonucu olarak veya düşünmeden, planlamadan yaptığını düşünmek aşırı saflık olur. Acaba onu bu hareketi yapmaya zorlayan veya teşvik eden güçler mi odu?
Akşener’in “seçilecek aday” söylemini, “Kılıçdaroğlu seçilemez. Halk nezdinde desteği yok.” diye değil, “Kılıçdaroğlu seçilecek. Seçtirmemek gerek.” şeklinde anlamak gerekir.
Akşener Millet İttifakı’nın adayının Kılıçdaroğlu olduğunu uzun zamandan beri biliyordu. Akşener’i telaşlandıran ve onu, kendisinin ve partisinin intiharına bile yol açacağını düşünmeden acele ile harekete geçmeye zorlayan, Kılıçdaroğlu’nun özellikle son haftalarda, seçildiği takdirde nelerin yapılması gerektiğine ilişkin ısrarlı açıklamaları ve seçileceğinin görülmesi olduğu izlenimi giderek gelişmeleri izleyen hemen herkeste giderek genel bir kanı olarak beliriyor.
Akşener’i böyle davranmaya zorlayan neden, onun mevcut bozuk düzeni sürdürmekten yana olmasıdır. Mensup olduğu ideoloji aksine izin vermez. Bu düzenin sürmesinden yana olan “iç güçler” tam da Kılıçdaroğlu’nun savaş ilan edeceğini açıkladığı siyasi ve ekonomik aktörlerdir. “Dış Güçler “ise, bir türlü hazmedemedikleri Atatürk Türkiyesi’ni ekonomik ve siyasi olarak çökertmekte kararlı olan, büyük kısmı üstelik “müttefikimiz!” dış aktörlerdir. Mevcut düzenin sürmesi, yolsuzluk, fakirleşme ve güçsüzleşmeye; Cumhuriyet’in içte ve dışta gücünü yitirmesine ve nihayet ayrılıkçı hareketlerin ve onların aracı olan ayrılıkçı terörün yol açacağı iç çatışma, devletin yok oluşuna varacaktır. İç ve dış güçlerin istediği ve beklediği budur. Bu nedenle mevcut iktidarın ve düzenin sürmesini sağlamakta kararlıdırlar.
Ancak bilge atalarımızın, “ her işte bir hayır vardır.” veya “bir musibet bin nasihatten evladır.” sözlerini unutmayalım. Akşener’in, yanlış hesaba dayanan bu çıkışını seçimlerden önce yapması, tanrıların bir lutfudur. Eğer bu çıkış, Türkiye’de Cumhur İttifakı’nın sonunu getirecek daha geniş; fikirde ve eylemde daha uyumlu bir birlikteliğe yol açarsa, bu Türkiye için en büyük kazanç olacaktır. Bunun olabilmesi ise tek bir şarta bağlıdır; HDP’nin derhal çıkıp, amasız, fakatsız, “ırk, din, dil, cins ayrımı olmaksızın tüm vatandaşların hak ve özgürlüklerden eşit yararlandığı; demokratik, laik, soysal hukuk devleti ama en önemlisi, üniter Türkiye Cumhuriyeti’nden yana; öte yandan her türlü ayrılıkçı harekete ve teröre karşı olduğunu açıklamasıdır.
Bu yapıldığı takdirde, Türkiye’nin önünde yepyeni ve aydınlık bir dönem açılacaktır.
Kim bilir, belki de, tam tersi bir amaçla ortaya çıkmış da olsa, Millet İttifakı’na ihaneti ve başlattığı hareketle, bunu sağlayacak olan Akşener’e çok şey borçlu olacağız.
Bu içeriğin kaynağı Muhalif haber sitesidir.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için lütfen üye olunuz.
Giriş yap veya üye ol.