Özür diliyorum ben âşk özürlüsüyüm
Âh kalbim
Hiç kimseyi sevmeyecek kadar kötürümleşti.!
Özür diliyorum ben âşk özürlüsüyüm...
Bilme sevgili
Hâlâ tutuşun yüreğim cehennem alevinden
Çiseleyen yağmurda bir tufan kopar
Sensiz olan her düşte bir figân
Şimdi bakışlarımda yeşil bir bahar yorgun
Bedenime hapsedilmiş ruhum dünya d’ar
Yaşadığım her an, içimden bir şey kopup gider
Ve, aynı anlamı arıyorum, anlamı nedir gerçeğin ?
Etrafa bir bakıyorum, ins/anlar..
Zaman, mekan dışı boyut ve ben boyut dışı zamanda
Sabr ateşi hüzün, bir uyku gecesinde
Düşer benim gölgeme, yüreğine bas taş diye
Sessiz yüreğimin sokakları
Saniyeler nabzımda
Ses yok bu vakit
Karanlığa boğ/durduklarım
Hiç şans tanımıyor
Gözlerime iner ağır sisten bir perde
Gece
Zaten zifir
Âhh şu rüzgâr
Gölgenin kokusunu getiriyor kollarıma
Siyah gece
Aynı tuval üzerinde
Karanlığın fırça darbeleriyle...
Yaşadığım anlardan daha ilerisi yok
Hissettiğim
Yakarışım getirdiği afallama
His-sizliğim ise...
...Çoktan terk edilmiş gerisi
Soğuk buzdan taşlar
Düşer benim gölgeme
Kendimle savaşım ezer beni
Güneş doğdu geceden
Yaz mıydı gelen?
Dur..
Papatyayı özledim ilk defa kar ortasında
Birazcık sen vardın onda
Kar tanesiden nâr
Ve ellerin vardı
Kaybettim, ne varsa hâr
Kelepçelenmiş acıya üryan ruhum
Ölmeden g’ebeyim ölüme
Acıların kahr/amanı
Dokunmayın ateşten gömlek giydim.!
Bazen diyorum ki
Hayatın safhasında bir fazlayım
Ne zaman ki
Umut fidesi yeşerse toprağımın bağında...
Yokluk kuraklıkları döner Mezopotamya
Çok yoruldum be annem...
Yanağıma süzülen yaşlarımdan öp benim
Ben idamlığım
Suçsuzluğum affedilmez benim.!
Ve, sonra
"âşk" nedir, diye sordular " âşk mı " dedim
"ben özürlüyüm aşkın % 99 özürlüsü bilmem ki âşkı deliler, ölüler bilmez "
Âh kalbim
Hiç kimseyi sevmeyecek kadar kötürümleşti.!
Özür diliyorum ben âşk özürlüsüyüm...
Bilme sevgili
Hâlâ tutuşun yüreğim cehennem alevinden
Çiseleyen yağmurda bir tufan kopar
Sensiz olan her düşte bir figân
Şimdi bakışlarımda yeşil bir bahar yorgun
Bedenime hapsedilmiş ruhum dünya d’ar
Yaşadığım her an, içimden bir şey kopup gider
Ve, aynı anlamı arıyorum, anlamı nedir gerçeğin ?
Etrafa bir bakıyorum, ins/anlar..
Zaman, mekan dışı boyut ve ben boyut dışı zamanda
Sabr ateşi hüzün, bir uyku gecesinde
Düşer benim gölgeme, yüreğine bas taş diye
Sessiz yüreğimin sokakları
Saniyeler nabzımda
Ses yok bu vakit
Karanlığa boğ/durduklarım
Hiç şans tanımıyor
Gözlerime iner ağır sisten bir perde
Gece
Zaten zifir
Âhh şu rüzgâr
Gölgenin kokusunu getiriyor kollarıma
Siyah gece
Aynı tuval üzerinde
Karanlığın fırça darbeleriyle...
Yaşadığım anlardan daha ilerisi yok
Hissettiğim
Yakarışım getirdiği afallama
His-sizliğim ise...
...Çoktan terk edilmiş gerisi
Soğuk buzdan taşlar
Düşer benim gölgeme
Kendimle savaşım ezer beni
Güneş doğdu geceden
Yaz mıydı gelen?
Dur..
Papatyayı özledim ilk defa kar ortasında
Birazcık sen vardın onda
Kar tanesiden nâr
Ve ellerin vardı
Kaybettim, ne varsa hâr
Kelepçelenmiş acıya üryan ruhum
Ölmeden g’ebeyim ölüme
Acıların kahr/amanı
Dokunmayın ateşten gömlek giydim.!
Bazen diyorum ki
Hayatın safhasında bir fazlayım
Ne zaman ki
Umut fidesi yeşerse toprağımın bağında...
Yokluk kuraklıkları döner Mezopotamya
Çok yoruldum be annem...
Yanağıma süzülen yaşlarımdan öp benim
Ben idamlığım
Suçsuzluğum affedilmez benim.!
Ve, sonra
"âşk" nedir, diye sordular " âşk mı " dedim
"ben özürlüyüm aşkın % 99 özürlüsü bilmem ki âşkı deliler, ölüler bilmez "