Sezon, her geçen hafta Beşiktaşlı’lar için eziyet olmaya devam ediyor. Bunca ekonomik sıkıntı, dert ve tasa yetmiyormuş gibi, insanlar ellerinde hesap makinası, her hafta biten 90 dakika sonunda “şu maçı yenersek şöyle, rakipler kaybederse böyle, 4.sıradaki rakip berabere kalır, 2.sıradaki takla atarsa böyle” gibi saçma sapan hesaplarla uğraşır hale gelmişler.
Sezon başında büyük umutlar, futbola dair harika vaadler, yapılanma, genç transferi, scouting gibi süslü cümlelerle kandırılan Beşiktaş taraftarı, önce hep birlikte suni olarak yapılandı! Sonra el birliği ile gençler üzerinden manipüle edilerek kendi öz evlatlarını hain ilan etti, yetmedi sosyal zorbalıkla ve trollükle itham edildi. Günümüzün dijital kıraathaneleri olan space odalarında danışmanımsı insanlar tarafından türlü raconlara maruz bırakıldı. Kısacası Beşiktaş’ta ortam, tam da ülkenin yansıması gibi güçlü, güçsüzler tarafından istila edildi.
Neden güçlü güçsüzler?
Önce gücün tanımını yapmak lazım.
“Gücü olan, kudretli, kuvvetli, etkisi, önemi büyük olan, sözü geçer, forslu.”
Beşiktaş sözlük anlamı ise, “Beşiktaş yönetiminin sahip olmadığı kuvvetler bütünü.” Beşiktaş ne zaman kaybetse, ne zaman çaresiz bırakılsa, ne zaman ötekileştirilse, rakipler tarafından ne zaman yok sayılsa ve en önemlisi kendileri doğranırken, rakiplerine ne zaman bedelsiz ve tarifsiz kıyaklar geçilse, deve kuşu misali kafalarını kuma gömüyorlar. Oysa ne tesadüftür ki, her kazanılan 3 puanda birbirleriyle yarışıyorlar! Koşarak koridorlara çıkıyor, “hangi kamera” diye konuşacak mercek arıyorlar. İşin ilginç tarafı ise, bu sessiliklerine “biz işimizi arka planda çözüyoruz ama” adı altında savunma yapıyorlar.
Nedir bu arka plan?
Beşiktaş lime lime edilirken hangi arka planda, ne gibi faaliyetler yapıyorsunuz mesela? 8 mart operasyonu adı altında, memleket torpilinden ötürü dönemin en güçlü siyasi figürleri olan kulüp başkanlarını, Trabzon ve Rize gibi 2 camiayı yanınıza alarak yapılan MHK şovundan sonra ne oldu mesela? Ya da sezon başında sizi tırnak pideye çeviren hakem neden yeniden sahalara döndü? Kısacası kendi kişisel işlerinizde, şirketlerinizde kullandığınız özgül ağırlığınız, konu 20 milyon Beşiktaş taraftarını ilgilendirirken neden ve ne sebeple aynı etkide kullanamıyorsunuz? İşte bu sebeple “arka plan” masallarını ancak spotify da uyku müziği olarak bu camiaya dinletmeniz daha uygun olur sanki…
Bir cevabı olmalı?
Beşiktaş gibi kocaman bir çınarı, şubat ayının başında hedefsiz bırakmanın bir yaptırımı olmalı. Birileri bu durumun izahatını verebilmeli, adı büyük ancak faydası sınırlı her transferde kameralar karşısına geçenlerin, 45 gün Dünya kupası, 20 gün de ara transfer dönemi, toplamda 65 gün boyunca bu takıma ihtiyacı olan orta saha transferini yapamayan her kimse, bu takımı idari ve mali olarak disipline edemeyen her kim ise bunun cevabını vermeli, bunu camianın trolleri dediğiniz Beşiktaş taraftarı ve kamuoyu adına size yazıyorum. Beşiktaş başkanlık makanı hesap verme yeri değildir, ancak en azından bir cevap verebilir diye düşünüyorum… Zira Beşiktaş’ın gerçek sahipleri şu günlerde hangi siyah beyaz acıya tutunacağını şaşırmış durumda!
Şimdi söz sırası sizde.
Sezon başında büyük umutlar, futbola dair harika vaadler, yapılanma, genç transferi, scouting gibi süslü cümlelerle kandırılan Beşiktaş taraftarı, önce hep birlikte suni olarak yapılandı! Sonra el birliği ile gençler üzerinden manipüle edilerek kendi öz evlatlarını hain ilan etti, yetmedi sosyal zorbalıkla ve trollükle itham edildi. Günümüzün dijital kıraathaneleri olan space odalarında danışmanımsı insanlar tarafından türlü raconlara maruz bırakıldı. Kısacası Beşiktaş’ta ortam, tam da ülkenin yansıması gibi güçlü, güçsüzler tarafından istila edildi.
Neden güçlü güçsüzler?
Önce gücün tanımını yapmak lazım.
“Gücü olan, kudretli, kuvvetli, etkisi, önemi büyük olan, sözü geçer, forslu.”
Beşiktaş sözlük anlamı ise, “Beşiktaş yönetiminin sahip olmadığı kuvvetler bütünü.” Beşiktaş ne zaman kaybetse, ne zaman çaresiz bırakılsa, ne zaman ötekileştirilse, rakipler tarafından ne zaman yok sayılsa ve en önemlisi kendileri doğranırken, rakiplerine ne zaman bedelsiz ve tarifsiz kıyaklar geçilse, deve kuşu misali kafalarını kuma gömüyorlar. Oysa ne tesadüftür ki, her kazanılan 3 puanda birbirleriyle yarışıyorlar! Koşarak koridorlara çıkıyor, “hangi kamera” diye konuşacak mercek arıyorlar. İşin ilginç tarafı ise, bu sessiliklerine “biz işimizi arka planda çözüyoruz ama” adı altında savunma yapıyorlar.
Nedir bu arka plan?
Beşiktaş lime lime edilirken hangi arka planda, ne gibi faaliyetler yapıyorsunuz mesela? 8 mart operasyonu adı altında, memleket torpilinden ötürü dönemin en güçlü siyasi figürleri olan kulüp başkanlarını, Trabzon ve Rize gibi 2 camiayı yanınıza alarak yapılan MHK şovundan sonra ne oldu mesela? Ya da sezon başında sizi tırnak pideye çeviren hakem neden yeniden sahalara döndü? Kısacası kendi kişisel işlerinizde, şirketlerinizde kullandığınız özgül ağırlığınız, konu 20 milyon Beşiktaş taraftarını ilgilendirirken neden ve ne sebeple aynı etkide kullanamıyorsunuz? İşte bu sebeple “arka plan” masallarını ancak spotify da uyku müziği olarak bu camiaya dinletmeniz daha uygun olur sanki…
Bir cevabı olmalı?
Beşiktaş gibi kocaman bir çınarı, şubat ayının başında hedefsiz bırakmanın bir yaptırımı olmalı. Birileri bu durumun izahatını verebilmeli, adı büyük ancak faydası sınırlı her transferde kameralar karşısına geçenlerin, 45 gün Dünya kupası, 20 gün de ara transfer dönemi, toplamda 65 gün boyunca bu takıma ihtiyacı olan orta saha transferini yapamayan her kimse, bu takımı idari ve mali olarak disipline edemeyen her kim ise bunun cevabını vermeli, bunu camianın trolleri dediğiniz Beşiktaş taraftarı ve kamuoyu adına size yazıyorum. Beşiktaş başkanlık makanı hesap verme yeri değildir, ancak en azından bir cevap verebilir diye düşünüyorum… Zira Beşiktaş’ın gerçek sahipleri şu günlerde hangi siyah beyaz acıya tutunacağını şaşırmış durumda!
Şimdi söz sırası sizde.