“Bilen, bilir” Benim sadece ağırlıklı kültür sanat dünyasında Sinema değil; Kültür ve Sanata katkı sağlayan tüm dinamitlere karşı, büyük bir sorumluluk çalışmam vardır.
Tabii bunların oluşabilmesi için öncelikle sağlıklı bir bilinçten önce eğitim gereklidir. Eğitim ve Kültür, kendimi bildim bileli, vazgeçilmezim. Gittikçe “değerler” sisteminin üzerinde vakti zamanında oynanan oyunlar, bizi bugün örtülü, kapalı ama ilerinin kurtarıcısı vaat edilen “yapay zekâ” senaryolarına ısındırma çalışmaları yapsa da, öz her zaman gerçeği, gerçek doğru bilgiyi, o doğru bilgide yanlışlar arasında belki rüzgârda az savrulacak ancak her zaman gerçekleri yazacaktır.
Kendi lisemin otuz yıldır, mezunlar derneğinde aktif yöneticiyim. Türkiye’nin köklü en eski okullarından birisi. Rahmetli mezunumuz, Oğuz Aral’ın dediği gibi “ Biz, mahalle okuluyduk. Paramız yoktu” Yoktu ama yüreğimiz vardı. Duruş, vefa ve hiç durmadan yenisini inşa edebilme.
Hazırlanan “100 Tarihi Okul” arasına giren ve birazdan tarihini anlatmaya gayret edeceğim, Beşiktaş ATATÜRK Anadolu Lisesinin, geçtiğimiz günlerde Pazar günü, pilav gününe davetliydim. Her pilav günleri beni heyecanlandırır. Kuşaklararası mesafelerin ve zamanın aynı, sıradaşları bir araya getirip, geçmişten bugüne nerelere gelindiğini gösterir. Her okulun kendine göre pilav anlayışından çok ruhu vardır. Ruhu, mezunları kadar “Mezunlar Derneği” yönetimi ve vizyonu belirler. Sevinçle geldiğim, muhteşem deniz manzarasında, oldukça büyük bahçe alanı ve tabi ki eski okulun, koridorlarında zamanı yakalamak arzu edenler için mümkündü.
Hayatınızda darbe sonrası öğretmenlerinizin, bir şey yapmamış olsa bile arada kaynadığı; okuldan öğretmenlerin derslerden alındığı, bir çocukluk yaşadıysanız. İçlerinden bir öğretmen (rahmet olsun ortaokul Fen Bilgisi öğretmenim, Erol Hocama) Tüm yaşananlardan sonra sizi ilk kez bir sürprizle dersinde müjde verip, haftanın bir günü eğer izin alabilirse; ilgili öğrenciler için Laboratuarın hafta sonları ya da ders saatleri sonrası, şimdilerin bir nevi etüt misali ilgilenen öğrencilere açık olacağının bilgisini verip sonrasında ise ancak “sadece bir kez” gidebildiğiniz, bir eğitim ve öğretim hayatında kimimizin, böyle hasret kaldığı mikroskop’tan kopmak. Özünde eğitim kariyerinizin kesinlikle “bilimsel” akışını hadım etmiştir. Daha pek çok bastırdığımız değerlerimizi. Öyle kimimiz; şartlar, kimimiz anlayamayan eğitim anlayışı ile heder edilmiş nesilin, hem temsilcisi hem mirasçısıyız. Edebiyat, Müzik, Matematik, Fen Bilimleri, Spor, allarında kendisini gerçekleştirememiş bir kurgunun, gerçekleriyiz.
Bu şartlar altında içindeki kıvılcımı hiç kaybetmeyen, o kıvılcımı parlatan idealist öğretmenlerin himayesinde, eninde sonunda gerçek öze kavuşanlar var.
Mahalle okulları ile merkez okulların tarihleri yakın olsa da bazıları daha torpilli. O bilinçle, muhteşem bir havada, muhteşem lokasyonu ile okumakta olan öğrencilerin bu okuldan mezun olmak istemeyeceğini, düşünüyorum içimden. Hatta dışarı taşıyor sesim.
Denize sıfır.
Tarihi bina içinde toplam Fizik, Kimya ve Biyoloji olarak toplam üç laboratuar bulunmakta. Müzik odası ve kütüphane. Masa tenisinden diğer sosyal aktivitelere kadar açık bahçesi ile öğrencilerine her dem başarı ortamı sunmakta.
Her şey güzel ancak kapıda ne karşılayan, ne siz kaç mezunusunuz, diye kayıt alıp soran vardı. Farklı etkinliklerde gördüğüm birkaç kişiye bile rastladım. Kolunu sallaya sallaya herkes girdi. Oldukça sönük geçen bir etkinlikte; ne konuşma, ne tarihçe vardı. Mezun olan ve davet eden arkadaşım, üç okulun aynı anda pilav için bahçede olduğunu söylese de inanın bir okulu bulmak güçtü.
Tarihi zenginliği, sponsor olan Beşiktaş Pilavcısı güleç yüzüyle renklendirdi, renklendirmesine de sonrası mesele.
Tarihimizi, Mareşal Gazi Mustafa Kemal’n İstanbul’da Akaretler ve İstanbul’da önemli yere sahip keza Dolmabahçe ile bu kadar iç içe iken ne çok şey anlatılabilir. Ve ne çok mezundan geleceğe anılar aktarılabilir.
1936 yılında dönemin Cumhuriyet sonrası eğitim kulvarının ilklerinden birini temsil ederek kurulan ve ilk olarak “ İnönü Ortaokulu”, 1938’de İnönü Lisesi, 1945’de Beyoğlu Kız Lisesi (Alman Lisesi Binasında) 1953’de Atatürk Lisesi olarak eğitim hayatına öğrenci kazandırmaya devam eder.
1975’te sınavla ilk erkek öğrencilerini almaya başlar. 1984-85 tarihinde “Anadolu Lisesi” unvanını alarak eğitim yolculuğuna devam eden ilkokullardan biridir.
Kuruluşundan itibaren sınavla öğrenci alan tek okul olduğu biliniyor.
Beşiktaş ATATÜRK Anadolu Lisesi gerek başta tarihi ve hayata kazandırdığı değerli mezunları ile daha güzel pilavları hak ediyor.
Dernek adına çalışan gençleri kutluyor ve daha çok çalışmalarını ve büyüklerinin de onlara yol göstermesini diliyoruz.
Böyle kaç okulumuz var ki?
EMEL SEÇEN
Bu içeriğin kaynağı Muhalif haber sitesidir.
Tabii bunların oluşabilmesi için öncelikle sağlıklı bir bilinçten önce eğitim gereklidir. Eğitim ve Kültür, kendimi bildim bileli, vazgeçilmezim. Gittikçe “değerler” sisteminin üzerinde vakti zamanında oynanan oyunlar, bizi bugün örtülü, kapalı ama ilerinin kurtarıcısı vaat edilen “yapay zekâ” senaryolarına ısındırma çalışmaları yapsa da, öz her zaman gerçeği, gerçek doğru bilgiyi, o doğru bilgide yanlışlar arasında belki rüzgârda az savrulacak ancak her zaman gerçekleri yazacaktır.
Kendi lisemin otuz yıldır, mezunlar derneğinde aktif yöneticiyim. Türkiye’nin köklü en eski okullarından birisi. Rahmetli mezunumuz, Oğuz Aral’ın dediği gibi “ Biz, mahalle okuluyduk. Paramız yoktu” Yoktu ama yüreğimiz vardı. Duruş, vefa ve hiç durmadan yenisini inşa edebilme.
Hazırlanan “100 Tarihi Okul” arasına giren ve birazdan tarihini anlatmaya gayret edeceğim, Beşiktaş ATATÜRK Anadolu Lisesinin, geçtiğimiz günlerde Pazar günü, pilav gününe davetliydim. Her pilav günleri beni heyecanlandırır. Kuşaklararası mesafelerin ve zamanın aynı, sıradaşları bir araya getirip, geçmişten bugüne nerelere gelindiğini gösterir. Her okulun kendine göre pilav anlayışından çok ruhu vardır. Ruhu, mezunları kadar “Mezunlar Derneği” yönetimi ve vizyonu belirler. Sevinçle geldiğim, muhteşem deniz manzarasında, oldukça büyük bahçe alanı ve tabi ki eski okulun, koridorlarında zamanı yakalamak arzu edenler için mümkündü.
Hayatınızda darbe sonrası öğretmenlerinizin, bir şey yapmamış olsa bile arada kaynadığı; okuldan öğretmenlerin derslerden alındığı, bir çocukluk yaşadıysanız. İçlerinden bir öğretmen (rahmet olsun ortaokul Fen Bilgisi öğretmenim, Erol Hocama) Tüm yaşananlardan sonra sizi ilk kez bir sürprizle dersinde müjde verip, haftanın bir günü eğer izin alabilirse; ilgili öğrenciler için Laboratuarın hafta sonları ya da ders saatleri sonrası, şimdilerin bir nevi etüt misali ilgilenen öğrencilere açık olacağının bilgisini verip sonrasında ise ancak “sadece bir kez” gidebildiğiniz, bir eğitim ve öğretim hayatında kimimizin, böyle hasret kaldığı mikroskop’tan kopmak. Özünde eğitim kariyerinizin kesinlikle “bilimsel” akışını hadım etmiştir. Daha pek çok bastırdığımız değerlerimizi. Öyle kimimiz; şartlar, kimimiz anlayamayan eğitim anlayışı ile heder edilmiş nesilin, hem temsilcisi hem mirasçısıyız. Edebiyat, Müzik, Matematik, Fen Bilimleri, Spor, allarında kendisini gerçekleştirememiş bir kurgunun, gerçekleriyiz.
Bu şartlar altında içindeki kıvılcımı hiç kaybetmeyen, o kıvılcımı parlatan idealist öğretmenlerin himayesinde, eninde sonunda gerçek öze kavuşanlar var.
BEŞİKTAŞ ATATÜRK ANADOLU LİSESİ
Mahalle okulları ile merkez okulların tarihleri yakın olsa da bazıları daha torpilli. O bilinçle, muhteşem bir havada, muhteşem lokasyonu ile okumakta olan öğrencilerin bu okuldan mezun olmak istemeyeceğini, düşünüyorum içimden. Hatta dışarı taşıyor sesim.
Denize sıfır.
Tarihi bina içinde toplam Fizik, Kimya ve Biyoloji olarak toplam üç laboratuar bulunmakta. Müzik odası ve kütüphane. Masa tenisinden diğer sosyal aktivitelere kadar açık bahçesi ile öğrencilerine her dem başarı ortamı sunmakta.
Her şey güzel ancak kapıda ne karşılayan, ne siz kaç mezunusunuz, diye kayıt alıp soran vardı. Farklı etkinliklerde gördüğüm birkaç kişiye bile rastladım. Kolunu sallaya sallaya herkes girdi. Oldukça sönük geçen bir etkinlikte; ne konuşma, ne tarihçe vardı. Mezun olan ve davet eden arkadaşım, üç okulun aynı anda pilav için bahçede olduğunu söylese de inanın bir okulu bulmak güçtü.
Tarihi zenginliği, sponsor olan Beşiktaş Pilavcısı güleç yüzüyle renklendirdi, renklendirmesine de sonrası mesele.
Tarihimizi, Mareşal Gazi Mustafa Kemal’n İstanbul’da Akaretler ve İstanbul’da önemli yere sahip keza Dolmabahçe ile bu kadar iç içe iken ne çok şey anlatılabilir. Ve ne çok mezundan geleceğe anılar aktarılabilir.
1936 yılında dönemin Cumhuriyet sonrası eğitim kulvarının ilklerinden birini temsil ederek kurulan ve ilk olarak “ İnönü Ortaokulu”, 1938’de İnönü Lisesi, 1945’de Beyoğlu Kız Lisesi (Alman Lisesi Binasında) 1953’de Atatürk Lisesi olarak eğitim hayatına öğrenci kazandırmaya devam eder.
1975’te sınavla ilk erkek öğrencilerini almaya başlar. 1984-85 tarihinde “Anadolu Lisesi” unvanını alarak eğitim yolculuğuna devam eden ilkokullardan biridir.
Kuruluşundan itibaren sınavla öğrenci alan tek okul olduğu biliniyor.
Beşiktaş ATATÜRK Anadolu Lisesi gerek başta tarihi ve hayata kazandırdığı değerli mezunları ile daha güzel pilavları hak ediyor.
Dernek adına çalışan gençleri kutluyor ve daha çok çalışmalarını ve büyüklerinin de onlara yol göstermesini diliyoruz.
Böyle kaç okulumuz var ki?
EMEL SEÇEN
Bu içeriğin kaynağı Muhalif haber sitesidir.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için lütfen üye olunuz.
Giriş yap veya üye ol.